Sep 23, 2009 17:05
Bayram sonrası ev lezzetli yemek dolu. Dolu buzdolabı görmeye bayılırım. Açıp açıp bakıyorum. Dün arkadaşlarım ailecek geldiler. Yemek sonrası salonda oturduk. Koltukların her biri doldu. Kalabalık aile gibi olduk diye içim sıcacık oldu. Oysa sabah ne kötü kalkmıştım. Bir gün önce akşam üstü dört gibi gittiğimiz köprü altındaki meyhaneden geceyarısı kalkmışız. O kadar saatin sonlarına doğru canım çok sıkıldı. Çok sıkıldığında alışkanlık hali her zaman yaptığımı yaptım ve ne kadar içki varsa hepsini içtim. Sabah gözümü açtığımda miğdem iğrenç derecede bulanıyordu. Yaklaşık dört saatimi tuvalette geçirmem gerekti. Bir ara acaba hastaneye gidip serum bağlatsam mı diye bile düşündüm. Sürekli su kaybediyorum ve bir gıdım bile içsem dört mislini tekrar geri çıkartıyorum. Neyse fitilller mitiller ayaklanıp arkadaşlara söz verdiğim yemekleri yapmaya koyuldum. Öncesinde alışverişe gittik. Tam bayram süper market alışverişi oldu; ne görsen sepete!
İpek'in kuzeni İskoçya'da yaşıyor. O'na bol bol ordaki hayatını anlattırdım. En sonunda yılbaşını orda geçirmeye karar verdik gibi... Hem viski içeceğiz, hem İskoçya'daki yoga kamplarından birine gideceğiz, hem de yılbaşı sonrası ucuzluğundan alışveriş yapacağız filan. Ben en çok kızın stüdyosunu merak ediyorum. Türlü türlü sanatçıların odalarını kiraladığı bir yermiş. Kimler ne yapıyor görmek istiyorum. Bir de Edinburgh'a gitsek, başka bir şey istemem. İpek şöyle tarif ediyor; " Edinburgh'a gittiğinde içinden şöyle bir siyah ruj sürsem, fırfırlı yakalı bir şeyler giysem, siyah ojeler de pek şıkmış diye geçmeye başlıyor. Herhalde orda olabilecek en kabus şey bütün gün açık renk çiçekli desenli elbiseler içinde şehirde dolaşmaya mahkum kalmak olurdu. "
Böyle böyle derken öyle. Bu arada Tayfun'a küstüm. Bunu buraya hatırlayım diye yazıyorum. Sonra unutup konuşurum filan hergeleyle. Bir daha O'na börek mörek yok! Şaka bir yana ciddi bozuldum. Bu aralar ne çok alındım insanlara. Hiç ben gibi değil. Pek çok şey pek az umrumda olduğundan gıcık derecede hiç bir şeyi ve hiç kimseyi takmam normalde. Ya da ben kendimi böyle birisi sanıyorum. Öyle kızgınlıkmış, alınganlıkmış böyle şeyler hissetmem diye bilirim. Oluyormuş demek ki. Demek ki aslında bir tek sevdiklerime kızıyormuşum aynı zamanda. Her neyse yaş ilerledikçe görüyorsun ki; ne kabuk örürsen ör hayat çatlatacak bir yol buluyor. Sen en iyisi içini sağlam tut. Bugün okulda bunu öğrendik.
Ve ayrıca, speak low when you speak love şarkısını mırıldanıp duruyorum.
I wait, darling, I wait
Will you speak low to me, speak love to me and soon
Çok fantastik.