DRRR!!!x9 Bölüm 3: Pire

May 12, 2011 01:21


 İki ay önce, bir parçasını postladığım bölümü en sonunda bitirebildim. Ao no Exorcist ile kafayı bozmakla meşgül olduğum için, oturup doğru düzgün kendimi bunu çevirmeye veremedim DX

Devamı daha hızlı bir şekilde gelir herhalde, Ao no Exorcist'in mangasını okumayı bitirdim sonuçta XD
Bölümün 3. kısmına bende pek anlam veremedim, ama ileriki bölümlerde konu toparlanacağı için olaylar o zaman aydınlanır diye düşünüyorum ama keşke bölümde Shizuo daha fazla yer alsaydı >_>





Ağustos Başları Bir Gece, Ikebukuro'da Bir Park

"S-Sizi alçak herifler! O boktan herif için mi çalışıyorsunuz?!"

Sessiz gecede, kızgın bir ses yankılandı, ve park etmemesi gereken bir yere park etmiş bir motorsikletin havaya kalktığı görüldü.

Ne bir çekici ne de bir kaldıraç kullanıldı.

Önünündeki adamın en az 100kg olduğunu düşündüğü metal yığınını sadece elleri ile kaldırdığını gördüğünde, genç adamın dizleri tutmaz hale geldi ve dizlerinin üstüne yığıldı. İnanılmayacak güçteki adamın gölgesi, arkadaki lambanın etkisiyle, gencin üstüne düştü. Bu iki genç adam için, karşılarındaki adam "Ölümün" ta kendisiydi.

"B-Bekle, biz, hayır, hayır ha-"

Çaresizce kafalarını sallarken, korkudan dişleri zangırdıyordu. Heiwajima Shizuo - motosikleti elleriyle havaya kaldıran adam - ağzını açtı ve alnındaki damarlar sinirden şişmeye başladılar.

"Ne var? Şu andan itibaren et yığınlarından bir farkınız kalmayacak... duydunuz mu beni?!"

"Sakin ol, Shizuo. Eğer onlara bunu fırlatırsan gerçekten ölecekler. Ayrıca, bu motorsiklet yanlış yere park etmiş olsa da, oldukça pahalı görünüyor... bırak gitsinler."

Şiddet ve ölüm tanrısının arkasından, sakin bir ses iç çekti.

Ses, rastalı bir adama aitti. Adamın arkasında Kafkaslı güzel bir kadın yüzünde sakin bir ifade ile olanları izliyordu.

"Sırf adamın ismini söylediler diye, onları öldürmenin ne kadar aptalca olduğunu bir düşün. Bir düşün, tamam mı?"

Adamnın sesi hiçte tehditkar gelmiyordu. Fakat, Shizuo, motorsikleti yere koyarak, adamın söylediklerini sessizce yerine getirdi.

"... tamam."

Fakat, karşısında duran genç adamlara karşı olan öfkesi hala geçmemiş gibi görünüyordu. Gözleri nefret ve sinir ile parlıyordu.

Tanaka Tom - gözlüklü ve rastalı adam - oldukça sakin bir sesle Shizuo'nun önüne geçerek genç adamlarla konuşmaya başladı;

"Özür dilerim. Sizi çok korkutmuş olmalı."

"Ah, eh... evet."

Adamlar hala tepeden tırnağa titriyorlardı. Yanlarında üç cep telefonu taşıyor olmaları dışında, sıradan üniversite öğrencilerine benziyorlardı. Sırf bu bile, gençlerin yer altı dünyasına bağları olduklarını varsaymak için yeterli bir nedendi.

Tom, gençleri iyice süzdükten sonra;

"Ama yinede, biraz abartınız be. Tam olarak ne yapmak istediğinizi bilmiyorum ama, onunla konuşmadan önce hakkında biraz araştırma yaptınız değil mi? O zaman neden durup dururken ' Tabi ki Orihara Izaya'yı tanıyorsundur, değil mi? Siz çok yakın arkadaşdınız!' dediniz. Hiç tanımadığınız biriyle bu şekilde konuşmamalısınız. Onunla kavga etmeye geldiğinizi düşündüğü için, onu suçlayamam açıkcası."

"Ö-Özür dileriz! Özür dileriz! Gerçekten çok özür dileriz!"

Gençlerin özürlerini duyduktan sonra biraz sakinleşmeye başlamış Tom'un arkasında duran Shizuo, normal bir şekilde nefes almaya başlayarak gözlerini gençlere dikti.

"... Eee? Benim ve o pire hakkında ne söyleyecektiniz?"

"..Ö-ÖÖzüea dileriizzz!!"

Shizuo'nun bakışlarından o kadar korkmuştuki, genç adam düzgün bir şekilde "özür" bile diyememişti. Tekrar konuşabilecek duruma gelebilmek için, gözlerini kapatıp sakinleşmeye çalıştı.

"S-Sana karşı bir ard niyetimiz yok! A-Aslında, eğer birine karşı ard niyetimiz olacaksa, Izaya herfine karşı olur.. biz onu arıyoruz!"

"..Ah?!"

"B-Biz- Izaya, liderimizin kız arkadaşının aklına garip şeyler sokmuş... bizde onu bulabilmek için heryere bakıyoruz!"

"Eee? Bana ne soracaktınız?"

Bir kaç dakika sonrasıydı.

Aralarından birinin konuşabilecekleri daha rahat bir yere gitmelerini önerdikten sonra, parkın içinde daha sessiz bir yere geldiklerinde, Shizuo soruyu tekrar sordu.

"Ah, evet. Bu yüzden Orihara Izaya şerefsizi hakkında bilgiye ihtiyacımız var... ama o herif hakkında bir şeyler bulmak çok zor. Nerede olduğunu bile bilmiyoruz..."

"Onu bende bulmak istiyorum. Nerede olduğunu öğrendiğimde geberene kadar döveceğim.."

Shizuo'nun kullandığı kelimeleri duyduktan sonra, Vorona - Kafkaslı kadın - sakin bir ses tonuyla sordu;

"Eski zamandan beri merakımı çeken bir konu mevcut. Bu Orihara Izaya denen canlı Shizuo-senpai'nin ezeli düşmanı mı yoksa buna benzer başka bir varlık mı?"

"Hayır, Orihara Izaya bir pire türü. Sen fark etmeden sana yaklaşır sen onun varlığını fark ettiğinde o çoktan kanını emmeye başlamıştır bile. Etrafına zarar vermek dışında hiçbir işe yaramaz, bu yüzden kesinlikle yanına yaklaşmasına izin verme."

Garip bir Japonca konuşan Vorona, Shizuo'nun söylediklerini kafasıyla onaylayarak "Orihara Izaya" ismini beynine kazıdı.

"Serbest" çalıştığı zamanlarda, Slon aracılığı ile Izaya'nın bir işini kabul etmişti; "Sonohara Anri'yi yarala" - ama iş verenleri ilgisini çok fazla çekmediği için, Izaya'nın ne ismini duymuş ne de yüzünü görmüştü. Görmüş olsaydı bile, şimdiye kadar çoktan unutmuş olurdu.

Izaya ile daha önce temas kurduğunun farkında olmadan, "pire" lakabını, Izaya'nın ismiyle birlikte unutmamak için elinden geleni yapacaktı.

Konuşmaları duyan genç adamlar ise, söylenenleri heycanla onayladılar.

"E-Evet! Doğru! Izaya o kadar boktan bir herif işte! Hatta, patronumuz bile, sevgilisini çaldığı için onu bizzat kendisi öldürmek istediğini söyledi!"

Gençlerden biri konuşmasını bitirdikten sonra, Tom sakin bir tonla;

"Hey, sevgilisinin çalınması patronunuzu çok üzmüştür anlıyorum ama, böyle öldürme eylemi olan şeylerin içine bizi sokmasanız? Herifin ismini duymak bile Shizuo'yu yeterince sinirlendiriyor zaten."

"... Önemli değil Tom-san. O herifi öldürdüğümde, hiç kimsenin başının derde girmemesi için dikkatli olacağım, ne patronun ne senin, ne Vorona'nın ne de başka birinin..."

Shizuo, bunları yüzünde oldukça acı bir ifade ile söyledi. Tom ise, Shizuo'nun sözünü kesti;

"Hayır! Buradaki problem o değil.. anlamıyor musun?! Bu arada adam öldürüp, hiç kimsenin başının derde girmemesini sağlamak imkansız bir şey. Ayrıca - sana bunu sen anlayana kadar söylemeye devam edeceğim - o herif hayatını mahvetmeye değecek bir herif değil."

"... O pirenin benim göremeyeceğim bir yerde geberip çürümesi için dua edelim o zaman...!"

Ve Vorona tekrar Shizuo'nun lafını kesti;

"Cinayetten kaytarmak, benim arkada sıfır delil bırakmama konusunda oldukça cesaretim var. Izaya denen zararlı canlıyı ortadan kaldırmanın bu yöntem ile birkaç yolu mevcut."

Shizuo kouhai*sinin söylediği tehlikeli kelimeleri duyduğunda elinde olmadan gerildi.

*kouhai; kendisine "senpai" olarak hitap eden kişiye, senpai'nin hitap şeklidir.

"Hey, hey, şaka bile olsa böyle şekler söyleme."

Kendisinin Izaya'yı aynı gün içerisinde "öldürüceğine" birkaç kez yemin ettiğini unutmuşcasına, Shizuo, Vorona'nın kafasını okşayarak mırıldandı;

"Neler hissettiğini bilmek benim için fazlasıyla yeterli. Teşekkür ederim."

"..."

Vorona sessiz kalarak, sadece Shizuo'nun gözlerinin içine baktı.

-...Shizuo ve Vorona, aralarında gerçekten güzel bir şeyler oluyor... değil mi?

-En azından, oluyormuş gibi görünüyorlar...

-Ya da bana mı öyle geliyor?

Konuşma öyle bir noktaya gelmişti ki, Tom'un ne söylemesi gerektiğine dair en ufak bir fikri yoktu.

Genç adamların ise ne söylemeleri gerektiği hakkında Tom'dan daha da az fikirleri vardı. Kafalarını eğerek, sessizliği konuşmaları ile böldüler;

"Ah, evet, şey, senin onun nerde olduğunu bilmeni beklemiyorduk... ama sürekli Orihara Izaya ile kavga ettiğin için, yani, acaba hiç böle bi zayıf noktası, onu alt edebilmemizi sağlayabilecek bir şey biliyor olabilir misin?"

"Zayıf noktası mı? O ne lan? Onu bulduğunuz an bir sinek gibi ezeceksiniz... Yani, kaçma konusunda oldukça iyi. Hızlı, o pire acaip hızlı. Sadece lise arkadaşımız Shishizaki-senpai* onun hızına yetişebiliyordu... evet, liseden beri o herif... aaaahhh, lanet olsun! O pire sanki ezelden beri etrafta zıplayıp, koşuşturuyor!"

*Shishizaki; Izaya, Shinra ve Shizuo'nun lise arkadaşı. Izaya kadar hızlı, Shizuo kadar güçlü olduğu söylenir. Izaya'nın, Shishizaki'yi çok sevdiği söylenemez. Şu ana kadar kendisi sadece DVD'ler ile yayınlanan "Everybody Gets Along", hikayelerinde yer almıştı. "Everybody Gets Along" serileri de, çeviri listemde.




Geçmişinden bir şeyler hatırlayınca, Shizuo kendi kendine mırıldanmaya başladı, gözleri yine etrafa sinir ile bakmaya başladı.

"Ö-Öyle mi..."

Fırtınayı hisseden, genç adamlar konuşmayı toparlayıp olabildiğinde hızlı bir şekilde oradan uzaklaşmaya hazırlanıyorlarken -
Parkta, yeni bir ses yankılandı.

"Vooorona-saaaan! İyi akşamlar!"

Sıradan bir şekilde başlayan bu selamlaşma birden, Vorona'nın sırtına tekme atmaya çalışmasıyla garip bir selama dönüşmüştü.

"..."

Hiçbir şey söylemeden, Vorona, saldırganın ayağını bloke ettikten sonra kendini yere attı. Saldırgan ise, bedeni yere değdiği anda kendini Vorona'dan uzaklaştırarak kendini korudu. Bir kaç saniye sonra ise ayağa kalktı.

"Heh - Vorona-san'a arkadan saldırma operasyonu başarısız oldu!"

Mairu- gözlüklü kız- sesinde hayal kırıklığı ile güldü. Kururi ise, arkasından çıkarak Shizuo ve diğerlerine eğilerek selam verdi.

"... akşamlar (iyi akşamlar)..."

"Gecelik zevklerinizi değiş tokuş etmeden önce, sorma gereği hissediyorum. Neden benimle güreşme ihtiyacı güddün? Düşünmeden karşılık verebilme ihtimalim oldukça yüksekti. Tehlikeli."

"Beden teması! Sadece, beden teması, Vorona-san! O kadar erotik bide vucudun var ki, biz diğer kızlara keşfedecek çok şey veriyorsun! Ve çok iyi bir dövüşcüsünde, Vorona-san! İkimizden hangimizin daha güçlü olduğunu görmek istedim! Tabi ki, yatak odasında sana yenilmekten veya seni yenmekten pişman olmam! Tenin yumuşacık! İzin ve dokunayım! İzin ver!"

"Ne dediklerin benim için açık değil. Söylediklerini açıklamanı teklif ediyorum."

Vorona, sorusuna cevap beklerken, Mairu cevap vermeden Shizuo'ya el sallamaya başladı.

"Ah, Shizuo-san! Merhaba, özür dilerim, bugün Iza-nii geldi ama onu öldüremedik!"

O saniyede -

Genç adamların gözlerine tekrar hayat geldi.

"Iza-nii?"

Küçük kızların ne demek olduğunu anlamaya çalışırken, kendi aralarında fısıldaşırlarken- bir anda yanlarında düşüncelerini dağıtacak sinirli bir ses duydular.

"Hey... siz, neden üç tane cep telefonu taşıyorsunuz...?"

"Ne?"

Gençlerden biri kafasını çevirdiğinde, Shizuo'nun gözlerinde güneş gözlüklerini bile eritecek sinir ateşini gördü. Gençleri, her an sinek gibi ezmeye hazırmış gibi görünüyordu.

"Yanlarında üç tane telefon taşıyan kişiler gördüğümde aklıma direk o, pire geliyor... pislik herifler, sizde başkalarının arkasından işler mi çeviriyorsunuz? Hayır, unutun bunu, hiçbir şey söylemesenizde olur, sonuçta sizi öldürdüğümde bir önemi, kalmayacak... değil mi..."

"D-Dur..."

"Eğer, yaşamak istiyorsanız, üç saniye içinde kendinizi yok edin... duydunuz mu beni...?"

Bir sonraki sanisede - Shizuo daha saymaya bile başlamamışken- gençler bir çita hızında parkı koşarak terk ettiler.

İkizler ve Vorona ise, arkalarından yüzlerinde boş birer ifade ile bakakaldılar.

Sadece Tom, biraz neler olduğunu anlayabilmiş gibi görünüyordu. Shizuo'nun sırtına vurduktan sonra yumuşak bir sesle;

"Çok akıllıcaydı. 'Üç cep telefonu beni sinirlendiriyor' kısmı senin için bile abartılıydı ama, zaten senin motorsikleti üstlerini atmakla tehdit ettiğinde mantıklı biri olmadığını anlamışlardır... ama herneyse, bu en azından bir daha yakınına gelmeyeceklerinin bir garantisi oldu."

"...Ondan değil. Bana o pireyi hatırlattıkları için sinirlendim."

Tom'a cevap verdikten sonra Shizuo, ikizlere dönerek;

"Hey, siz ikiniz. Şehirde tek başınıza dolaşırken dikkatli olun. Ayrıca ortalık yerlerde, o pirenin kardeşleri olduğunuzu söylemeyin."

"Eh? Neden, neden?"

"... Puzzle (bir şey mi oldu)..?"

İkizler sorularını sorduklarında, Shizuo sinirli bir şekilde dişlerini gıcırdattı.

"O pire, yine bir iş çeviriyor gibi."

O anda, konuşmaya devam edip etmeme konusunda kararsız kaldı, ama bir şey saklamanın faydası olmayacağını düşünerek konuşmaya devam etti;

"Bunu sizin önünüzde söylemeyi gerçekten istemezdim ama, eğer size bir şey olursa, sizi korumak yerine terk etmeyi seçecektir... özür dilerim eğer yanlış bir şey söylediysem. Ama sizin için endişeleniyorum, kendinize dikkat edin, tamam mı?"

-Bu benim söyleyebileceğim bir şey bile değil.

Shizuo, neredeyse söylediklerinden pişman oldu. Bir sonraki saniyede ise, Kururi ve Mairu, kendilerini Shizuo'nun kollarına sardılar.

"Hey, ne yapıyorsunuz?"

Shizuo, kollarını salladı. Mairu kıkırdadı. Kururi ise sessizce gülümsedi.

"Shizuo-san, sen aslında, çok ama çok iyi birisin, değil mi?"

"...Sana saygu duyuyorum (harikasın)..."

"Biliyordum! Biliyordum! Sana Yuuhei-san'ın abisi kendisine çok iyi bir örnek olduğu için bu kadar harika biri olduğunu söylemiştim!"

"Kesin şunu aptallar! Beni Kasuka gibi biriyle kıyaslamayın, bu ona hakaret sayılır!"

Kollarında, iki tane liseli kız asılı olmasına rağmen, Shizuo asıl söylemek istediklerini anlamayarak yine sinirlenmeyi başardı.

"Kendinizi, Shizuo-senpai'den ayırmanızı an itibariyle emrediyorum. Kollarınızı ayırın. "

Vorona, ikizleri Shizuo'nun kollarından ayırmaya çalışırken, Robot gibi bir ses tonu ile Kururi'ye emretti.

Tom gördükleri karşısında iç çekerek, sessizce mırıldandı;

"Tanrım. Ne kadar da neşeliler.

...Umarım başlarına kötü bir şey gelmez."

Aynı anda, Ikebukuro'da bir binanın çatısında

"Selam. Uzun zaman olmuştu, Kuryeci."

Gökyüzündeki yıldızların karanlık tarafından emildiği gecede, karanlığa gömülmüş Celty'nin karşısındaki Izaya, neşeyle elini salladı.

"Shinra, nasıl? Nebula'nın ilaçları sayesinde Raira Hastanesinde göstereceği ilerlemeden daha fazlasını gösteriyordur eminim? … "

-… Sen bunu nerden biliyorsun?

"Benimde, kendime ait bir bilgi ağım, var. Nebula'ya bir casus gönderdiğimi varsayma konusunda özgürsün. Fakat, bunun vaktini harcamaya değeceğini sanmıyorum. Casusu bulsan bile bir şey yapamayacaksın."

Hiçbir şey değişmemişti.

Izaya, Celty'den kendisi için bir iş yapmasını isteyeceği diğer zamanlarda nasıl davranıyorsa, yine aynı şekilde davranıyordu.

Celty'i sinirlendiren şeyde buydu.

Shinra, böyle bir adama "arkadaşım" diyordu.

Shinra oldukça ağır yaralanmış ve bu konu hakkında her şeyi biliyor olmasına rağmen, bu adam hala hiçbir şey olmamış gibi davranıyordu.

-Shinra'ya yapılan saldırının arkasında sen varsan eğer, bence bu casusu bulmak için zaman harcamaya değecektir.

Rahatsızlığını küçük bir iğnelemeyle yazarak telefonunu Izaya'nın yüzüne doğru tuttu. Ama bununda Izaya'nın davranışları üzerinde pek bir etkisi olmadı.

"Aah, beni korkuttun. Sana zaten söylemedim mi? Shinra'nın saldırıya uğramasıyla benim bir bağlantım yok. Böyle bir şeyin bana ne gibi bir yararı olacağını göremiyorum."

-Sen sırf eğlenceli olacağını düşündüğü için, böyle şeyler yapabilecek biri değil misin?

"Ah, kalbimi kırıyorsun. Ben gerçektende o kadar zevkine düşkün biri gibi mi görünüyorum? Malasef ki, her eğlenceli olabileceğini düşündüğüm şeyi yapabilecek kadar ne mutlak bir güce sahibim ne de vakite. Senin gibi bir canavarın anlamasını beklemiyorum, ama biz insanların hayatları pamuk ipliklerine bağlıdır. Sınırlandırılmamış özgürlük, sadece tek bir kurşunla sokağın ortasında öldürülünceye kadar yaşanabilecek bir şey. Fakat, ben henüz ölmek istemiyorum. İşte bu kadar basit."

Izaya'nın zırvalarını dinledikçe daha da rahatsız olmaya başlayan Celty, telefonuna hızlı bir şekilde bir şeyler yazmaya başladı;

-…. Shinra oldukça ağır yaralandı. Hiçbir şey mi hissetmiyorsun?!

"Ben bıçaklandığımda, Shinra "Hoşçakal!" diyerek telefonu suratıma kapatmıştı biliyorsun ki. Benim yaptığım şey, eşit bir şekilde karşılık vermek."

-Sen…. O senin için çok endişelendi! Ve sen ne yaptın?! Bize polise şikayet ettin…! Eğer insanların sana bu şekilde davranmalarını istemiyorsan, başkalarına bu şekilde davranmaman gerektiğini biliyorsundur! Bu arada, sen bıçaklanmayı zaten hak ediyordun!

"Ah? Shinra'nın başına gelenleri hak etmediğini mi söylüyorsun?"

Celty, Izaya'nın kalpsizce yorumuna korkusuzca cevap verdi.

-Öğreneceğim. Burayada suçlunun kim olduğunu öğrenmek için geldim, sana bunu zaten söylememiş miydim? Eğer bana yalan söylersen, seni bağlayıp Shizuo'nun önüne atarım.

"Doğru, ben hem kendime hemde başka insanlara yalan söylüyorum. Ama iş yaparken asla yalan söylemem, öteki türlü çoktan iflas etmiş olurdum. Yalan söylemeyi hobilerimden biriymiş gibi düşünebilirsin."

-Hobilerini, işe çevirebilme gibi bir alışkanlığın da var.

"Ah, doğru söyledin. Neyse, iş konuşalım mı artık?"

Konuşma boyunca, çatıdaki çitlere yaslanan Izaya, Celty'e doğru yürümeye başladı.

Celty, ise etraflarında neler olduğunu kontrol ederken;

-Dur bir dakika.

"Ne oldu?"

-… Etrafımızdaki bu kişiler… kimler?

Celty'nin gördüğü kişiler, su tankının gölgesine saklanmış onları izleyen adamlardı. Ceketlerindeki, kuru kafa amblemini gördüğünde, Celty'nin aklına tek bir isim geldi.

-Hey, bunlar "Dragon Zombie" den değiller mi?

Izaya, Celty'nin yazdıklarını okuduktan sonra neşeli bir şekilde cevap verdi;

"Bingo! Onları hatırlıyor olmana oldukça şaşırdım. Uzun zamandır yollarda değildiler."

Dragon Zombie, Tokyo'nun 23 noktasında bir zamanlar aktif olan bir bousozoku grubuydu. "Jyan Jyan Jyan" ile rekabet içinde olan grubun Awakusu Şirket'i ile bağlantısı olduğu söyleniyordu. Son zamanlarda ise, şehirden tamamen yok olmuşlardı.

Jyan Jyan Jyan da aynı zamanlarda ortadan kaybolduğu için, Celty iki grubunda Beyaz Motorsikletlilerden korktuğunu varsaymıştı. Özellikle, motorsikletlerini kullanmalarının imkansız olduğu bir apartmanın çatısında onları görmeyi hiç beklemiyordu.

-Neden burdalar?

Yani, Shinra'ya yapılan saldırıda gerçekten parmağı mı varmış?

Bu grubu da benim işimi bitirmek için mi getirmiş?

Celty'nin aklından şüphe dolu sorular geçerken, vucudunun etrafındaki gölge etrafa yayılmaya başladı.

Eğer işler, geri dönülmeyecek bir noktaya gelirse, bütün çatıyı gölgesiyle kaplayabilirdi. Izaya elini, sallayıp Celty'nin aklını dağıtmadan önce, Celty'nin aklından geçen plan buydu.

"Ah, sakin ol. Endişelenmeni gerektirecek bir şey yok. Onlar, benim hem ulaşımımı hemde bodyguardlığımı yapıyorlar, hepsi bu."

-Bodyguardlığını mı…?

"Bıçaklandığımı sana söylememiş miydim? Beni bıçaklayanın kim olduğunu hala bilmiyorum. Bak, insanlar onların iyiliğini istesem bile benden nefret etmiyorlar mı? Bu yüzdende, onlara bodyguardlarım olmaları için para ödüyorum.. "

-Anladım, ama..

Celty, Kuzuhara Kinnosuke ile bir gün önce yaşadıklarını düşündüğünde hafifce titredi. Telefonuna bir şeyler yazmaya devam etti;

-Ama, insanların iyiliklerini istediğini sanmıyorum.

"Şaka yapıyordum. İşim ve kişiliğim yüzünden zaten hak ettiğimden daha fazla nefret edilen biriyim. Bu benim bile anlayış gösterebileceğim bir şey."

-Eğer anlayabiliyorsan, kişiliğini biraz değiştirmeyi deneyemez misin?

"Eğer istersen, neden olmasın?"

Izaya, söylediği şeye çok ilgili görünmüyordu. Celty ise, onu ikna etmekten vazgeçmişti.

-Herneyse, tamam, sana etrafımızdaki insanlar hakkında daha fazla soru sormayacağım. Benden götürmemi istediğin şey nedir?

"Öncelikle, bu iş birkaç gün sürecek."

-Hey, dur bir dakika. Benim Shinra'ya bakmam lazım. Evden birkaç günlüğüne uzak kalamam!

Celty, itiraz etti. Izaya ise, sadece kafasını 'önemli değil' dermişcesine salladı.

"Önemli değil. Sürekli orada olman gerekmeyecek. Birkaç gün dedim, ama gün içerisinde kısa zamanlı olarak çalışacaksın."

-Kısa zamanlı mı?

"Evet, kısacası, senden asistanım olmanı istiyorum. Bir çok şeyi araştırmam gerekecek bir işim var. Bu yüzden de, benim ulaşamayacağım yerlere ulaşabilecek kimliği ve ailesi olmayan birine ihtiyacım var."

-Dragon Zombie adamlarından birinden isteyemiyor musun?

Celty bu doğal soruyu sorduğunda, Izaya'nın ifadesi değişmedi.

"Eğer beni korumak dışında başka bir şey ile ilgilenirlerse ben tehlikede olurum. Hayatım benim için önemli."

-Yinede, bir kuryeciden, senin için bilgi toplamasını istemek doğru değil. Bu benim alanımın dışında…

Tereddüt etse bile, Celty, bu işi kabul etmekten başka çaresi olmadığını biliyordu.

Karşılığında, Shinra'ya saldıran kişinin kim olduğu bilgisini alacaktı.

Izaya'yı bağlayıp, tehditler savursa bile, kendisine bu bilgiyi karşılıksız vermeyeceğini biliyordu.

Celty'nin Izaya hakkında emin olduğu tek şey, bazen Izaya'nın çok inatçı olabileceğiydi. Kendince anlaşmaya çalıştıktan sonra vazgeçmeye karar verdi.

-Elimden geleni yapacağım, ama eğer işi beklediğin ölçüde yerine getiremezsem bana ödeme yapmayı red edemezsin.

"Biliyorum. Bana ihanet etmediğin veya işini boşlamadığın sürece, sana istediğin bilgiyi vereceğim. Ayrıca, bu işin her zamanki kurye işlerinden farklı olacağını düşünmüyorum. Hatta senden bu işi de bir kuryeci olarak yapmanı istiyorum."

-İş tam olarak nedir?

Izaya, bir çocuk gibi gülümseyerek, elini Celty'nin omzuna koydu ve tekrar çitlere yaslandı. Celty, yerine başka biri olsaydı; Izaya'nın aşağa düşebileceğini düşünerek endişelenebilirdi. Celty ise, sessizce, Izaya'nın konuşmasına devam etmesini bekledi.

Izaya, Celty'e bakarak ellerini birbirlerine çarptı.

"Senden bu sefer, taşımanı istediğim şey, Kuryeci…

…bilgi."

♂♀

Bir saat sonra, Tokyo'da bir gece kulübü

Dışarıdan bakan biri için bu yer, Hollywood filmlerinde gösterilen sıradan bir gece kulübünü andırıyordu.

Loş bir ışıklandırma ile aydınlatılmış kulübün içerisinde bunaltıcı bir müzik çalıyordu. Üçüncü katta, bütün gürültüden ve ışıklandırılmadan uzak, bir odada-

Yanlış yere gelmiş oldukları düşünülebilecek birkaç üniversite öğrencisi toplanmıştı.

Odanın duvarları, şehirin geceleri aldığı mavi rengi anımsatan bir renge boyanmıştı.

Beyaz mermerden yapılmış masanın etrafındaki, siyah kanepeler yerleştirilmişti. Odaya bakıldığı zaman, nedense insanın içinde, buranın özel bir yer olduğu hissini veriyordu.

"Güzel bir yer, değil mi?"

Bunu söyleyen, elinde dart olan bir adamdı.

Sıkça kullanıldığı belli olan bir dart tahtası duvarda asılıydı. Odanın içindeki oyunların dijital olmamasından dolayı, odanın içerisinde geleneksel bir hava hakimdi.

"İkinci katta, geçen yılın sonuna kadar aynı şeyi yapan insanların toplanma yeri. Geçen yılın sonumuydu yoksa bu yılın başı mıydı çok iyi hatırlayamıyorum ama, Awakusu Şirketi'nin ve polisin ilgisini çektikleri için basıldılar."

"Hey, hey, bu uğursuzluk getirmez mi?"

"Neden tam tersini düşünmüyorsun? Adamlar buradan apar topar giderlerken bütün kötü şansıda beraberlerinde götürdüler, mesela? Kulüp babamın olduğu için, burada daha rahat olabiliriz. Ona ders çalışacak bir yere ihtiyacımız olduğunu söyledim, o da bu odayı rezerve edilmediği sürece kullanabileceğimizi söyledi."

Bunları, hayatında hiç kulübe girmemiş örnek öğrenci gibi görünen genç bir adamdı. Elindeki dartı tahtaya fırlattı.

Dang. Okun tahtaya çarpışının sesi odada yankılandıktan sonra, odaya tekrar sessizlik hakim oldu.

Genç adam, durduğu yerden hiç kıpırdamadan okunu tahtanın tam ortasına isabet ettirdi. Örnek bir öğrenci gibi görünmesine rağmen, kesinlikle, kırılkan ve saf bir tipi yoktu, hatta sahip olduğu kaslı vucud göz önüne alındığında, oldukça sportif olduğu düşünülebilirdi. Oldukça varlıklı bir aileden geldiğini belli eden, yüzü ve vucudu ile, asilce döşenmiş odanın ortasında bir portre gibi duruyordu.

Sessizliğe, kendi sesiyle bir son verdi.

"… Fakat, Heiwajima Shizuo denen adamın numarayı gerçekten yediğini mi söylüyorsunuz? Sevgilimin benden çalındığı yalanına gerçekten inandı yani, öyle mi?"

Kapının girişinde duran genç adam - birkaç saat önce, parkta Shizuo ile konuşan adam- gergince gülümsedi. Kafasını kaşıyarak;

"Evet, bende bu kadar kolay yediğine inanamadım. Dedikodular doğru, herif tam bir hayvan ama, kafasının çalışmaması işimize yaradı! Orihara Izaya şerefsizi hakkında da birkaç şey öğrendik! Yani, açık olmam gerekirse, bir muhbir olduğu hakkındaki herşey doğru, ama senin özel bir ilgi göstermeni gerektirecek biri değil, Shijima-san."

"Ah, onun kardeşi olabilecek bir kızda buldunuz… değil mi?"

"Evet, bulduk! Gözlüklü kızın "Iza-nii" dediğini açık ve net bir şekilde duyduk! Onun yanındaki kızda, o kıza çok benziyordu, bu yüzden o kızda kardeş olabilirler!"

"Hah, anladım. Kız kardeşleri. Doğru, pazarlık konusunda oldukça iyi bir koz olurlar."

Adı Shijima olan adam, dart tahtasına başka bir ok daha attı.

"Peki, bu çocuklar nerde yaşıyorlar?"

"Ne?"

Bu doğal soru karşısında, biraz önce gülümseyen genç adam donup kaldı.

Nedeni ise çok basitti, bu soruya bir cevabı yoktu.

"Çocuklarının burda olmama nedeni bu değil mi? Onları daha sonra buraya getirmeyi planlamıyor musun? O zaman, onların nerede yaşadıklarını biliyorsundur, değil m?"

"Ah.. hayır… şey, Shizuo birden sinirlenince, biz oradan kaçtık…"

"Öyle mi? Kötü olmuş. Yarın bakarız, o zaman."

Shijima, neşeli bir şekilde güldü. Genç adamda kendini gülmeye zorladı.

Bir sonraki saniyede ise, Shijima, kafasını kaldırarak; genç adama bir soru sordu;

"… Hm? Gözündeki şey ne?"

"Nasıl?"

"Göz kapağının üstünde leke gibi bir şey var… gözlerini kapatır mısın?"

"Ah, tabi ki, özür dilerim."

Kendisine söylendiği gibi, gözlerini kapattığında ise, ne yazık ki-

bir kaç saniye sonra, burnuna bir şeyin battığını hissetti.

"!? AAH… Ne yapıyorsun?!"

Genç adam neler olduğundan habersiz bir şekilde gözlerini açtı.

Açtığında ise, gözlerinin tam ortasında ince uzun iki icisim olduğunu gördü. Hayır, sadece bir tane vardı. Gözlerine çok yakın olduğu için iki tane görmüş olmalıydı.

İlk başta, küçük bir sinek tarafından ısırılmış gibi hissediyordu. Eliyle burnunda duran oku çıkarmaya çalıştığında, bütün vucuduna bir acı yayıldı.

"Ah!"

Burnundan çıkardığı ok yere düştükten sonra, genç adam kanlar içindeki burnunu tutarak yere düşen oka baktı.

"Eh…?"

-Bu.. bir dart oku mu?

Bunu fark ettiği anda üzerine siyah bir gölge düştü.

"Shi-Shiii-….ma-… san?! ??! AAHHHH~~~~~~~!"

Shijima'nın ne zaman yanına gelip, dart oklarını gözlerine ve omzuna saplamaya başladığını anlayamamıştı. Burnunda ve omuzunda hissettiği acı birleşerek beynine katlanamayacak bir acı sinyali gönderiyordu.

Ne olduğunu tam olarak anlayamadan, vucudu acı tarafından ele geçirişmişti.

"N-Ne yaptım? Ben ne yaptım?! NE?!"

Elleriyle omzunu tutan geç adam, odadakilere bağırarak bu soruyu sordu. Odadaki bazı gençler, gözleri önünde olan olayı şaşkınlıkla, bazıları gülüyor, bazıları ise sadece bakıyorlardı.

"Ah, 'ben bunu hak edecek ne yaptım?' mı demek istedin?"

Shijima, genç adamın sorusunu tamamladıktan sonra, cevabını verdi.

"Hiçbir şey yapmadın, tabi ki."

Basitce cevap verdikten sonra, Shijima yere düşen dart oklarını topladı.

Hiç tereddüt etmeden, yeni okları yerde yaralı şekilde kıvranan genç adama fırlattı.

"Ne - ?!"

Genç adam, korku içinde bağırdı - ve, yine bütün vucudu acı ile sarsıldı.

Shijima, genç adama doğru ilerleyerek elinde kalan son dart okunu, gencin kasıklarına derin bir şekilde sapladı.

"GAAAH?! AAAHRRH!"

Genç adam, artık insanların onu anlayamayacağı bir dille konuşuyordu.

Koridorda çalan müzik ve içinde bulundukları odanın ses geçirmez duvarlara sahip olması, gencin çığlıklarının dışarıdan birileri tarafından duyulmasını imkansız hale getirmişti.

Acı, gencin omuriliğinden bütün vucuduna yayılmaya başladı. Korku ve şaşkınlıkla bakan gözlerinden göz yaşları akmaya başladı.

Shijima ise, mutlu bir şekilde, acınacak halde olan genç adama gülümsedi. Bir eliyle dartı gencin kasıklarına basırtmaya devam ederken konuşmasına devam etti.

"Heiwajima Shizuo'nun aptal olmasını şans olarak mı düşünüyorsun…? O zaman, sen Heiwajima Shizuo'dan daha şanslı bir adamsın, değil mi…? Kaybedecek zamanımız yok. Bizim, kaybedecek zamanımız yok. Kaybedecek, zamanımız, yok. Anladın mı?"

Son beş kelimeyi söylerken, eliyle adamın kasıklarına çok daha sert bir şekilde bastırmaya başlamıştı.

"Bana teşekkür etmeni istiyorum. Sana gözlerini kapatmanı söylemiştim değil mi? Eğer elim titreseydi, sağ veya sol gözünü kaybedebilirdin."

Son sözlerini söyledikten sonra Shijima, ellerini çekerek çığlıklar atan gence sırtını döndü.

İlgisini kaybetmişcesine, oldukça soylu bir ailenin oğlu olduğu izlemini veren genc bütün odadaki herkese hitap etmeye başladı.

"Bunun sıradan bir üniversite kulübü olduğunu falan düşünüyorsanız, beni fazlasıyla üzmüş olacaksınız… Hayır, aslında çokta önemli değil. Benim için önemli değil, gerçekten… Sonuçta Kumoi-san'ın öfkesiyle başa çıkması gerekecek kişi ben olacağım."

Kumoi.

Shijima'nın ağzından bu isim çıktğında, odaya buz gibi bir hava hakim oldu.

Arkadaşlarının acımasızca, cezalandırılışına gülen gençlerin yüzlerindeki gülümseme bile "Kumoi" ismini duyduğunda silinmiş, odaya ölüm sessizliği çökmüştü.

Acı içinde, ağlayan ve çığlıklar atan genç adamın sesini bile o andan itibaren duyulamaz olmuştu.

Kumoi isminden ne kadar korktuklarının en iyi kanıtıydı bu.

"H-Hey, Shijima. Kumoi-san senle son zamanlarda hiç iletişim kurdu mu?"

"Tabi ki kurdu."

Shijima, deri koltukta oturan yandaşlarına nazikce gülümsedi.

"… Kumoi-san … nasıl olurda Awakusu Şirketin'den Akabayashi'nin hala işinin bitirilmediğini ve tamamen bağımsız bir yakuza organizasyonu ile savaş içerisine girdiklerini fark etmez?"

Shijima, gülümsemeye devam ederek mırıldandı;

"… Çünkü biz, 'Cennet Köleleri' olarak yüz karasıyız."

Bunları söylerken, Shijima gömleğinin sağ kolunun düğmelerini açarak dirseğine doğru kıvırmaya başladı.

"…"

Odaya yine sessizlik çöktü.

Bazılarının yüzlerinde korku, bazılarında ise inkar vardı.

Sağ kolunda, uzun, kırmızı yaralar gördüler.

Bileğinden başlayıp, omzuna kadar uzunan, birbirlerine paralel kırmızı çizgiler vardı.

-Tıpkı, bir solfej çizelgesine benziyor.

Yarayı görenlerden biri, Shijima'nın kolunu gördüğünde, yaralarını bir slfej çizelgesine benzetmişti-

ama sadece benzemiyordu-

Shijima'nın kolundaki; birbirine beş paralel çizgiden oluşturulmuş bir solfej çizelgesiydi.

Çizgilerin üstlerinde, kırmızı noktalar ve "♪" şekilleri görülebiliyordu.

"B-Bu yaralar… nasıl… neden…"

"Hmm? Ah, Kumoi-san yaptı."

"Bıçkla mı… yoksa başka bir şeyle mi?"

-Evet, bunlar bıçak yarası.

-Eğer öyleyse, oldukça sıradan bir şey. Suçlular, bazen eğlenmek için kendilerine bunları yaparlar.

-Ne kadar cesaretli olduklarını görebilmek için, insanların üzerinde sigara söndürmek gibi bir şey.

-Evet.

-Önemli bir şey değil.

-Eminim ki, TV de veya herhangi bir manga da bundan çok daha beter şeyler bulunabilir.

Bu düşünceler, aklından geçti.

Elini veya parmaklarından birini kaybetmektense bu yaraları tercih edebilirdi, fakat izler derinin üzerine çizilmiş sıradan bir çizgiye benzemiyorlardı. Bıraktığı izden yola çıkarak, bıçağın kaslara zarar verdiği söylenebilirdi.

Genç adam, hayal etmekten kendini alamadı.

Bu, hata yaptıklarında alabilecekleri en hafif cezalardan sadece bir tanesiydi.

Shijima, ise kendisine sorulan soruya, kafasını sallayarak yanıt verdi;

"Eğer bıçak kullanmış olsaydı, yaralarım belki de daha çok iyileşirdi."

Odadakiler, Shijima'nın söylediklerini duyduktan sonra, donup kalmışken, Shijima dart tahtasına doğru yürüdü. Tahtanın üstünden üç tane oku alarak, onlarla oynamaya başladı;

"Bu, okların uçları ile, bu çizgileri kollarıma teker teker çizdi."

"…"

Kesmek için yapılmamış bir alet ile, kasları parçalamak. Odadakiler, böyle bir şeyin nasıl yapıldığını düşünürlerken bile, karınlarına sert bir şeyin bastırıldığı hissine kapıldılar.

"Ah, ama anestezi vermeden dişimi çektiği zamandan daha az canım yandı. Gerçi bana, çığlıklarımı belirli notalara uygun olarak atmamı emretti. Gerçekten, Kumoi-san'ın çok iyi bir espiri anlayışı var."

Shijima, masumca güldü. Onunla birlikte hiç kimse gülmedi.

İsmi Kumoi olan adam bu grubun lideriydi ve yardımcı olduğu izlenimi veren Shijima'yı grubun başarısızlıkları üzerine cezalandırıordu.

"Biz 'Dollars'ın gölgesi gibiyiz.' Kumoi-san böyle söyledi."

Odaya soğuk bir hava hakim olmasına rağmen Shijima oldukça sıcak bir ses tonuyla konuşuyordu. Yüzünü tekrar dart tahtasına çevirdi.

"İki numara olmamız, önemli değil. Kendimizi Dollars'ın büyük gövdesine saklayıp gölgesi olarak kalabiliriz.. Tek sorunumuz orada kalabilmek için daha fazla çaba göstermeliyiz."

Dang. Ok, dart tahtasını tam hedeften vurdu.

"…'Cennetin Kölesi'; 'Amphisbaena' nın bütün sistemini çökertip onun yerine geçecek."

Dang. Ok, tekrar dart tahtasını tam hedeften vurdu.

"Çünkü, Kumoi-san böyle olmasını istiyor."

Dang. Attığı son ok -

Shijima, gülümsemeseydi, umutsuzlukla söylenmiş olabileceği varsayılabilecek kelimeleri oda da yankılandı.

Oda da, sadece konuşan kişi gülümsüyordu.

"Bizim, artık fikir değiştirebilme şansımız yok."

KONUŞMA ODASI

.

.

.

Konuşma odasında hiç kimse yok.

Konuşma odasında hiç kimse yok.

Konuşma odasında hiç kimse yok.

Konuşma odasında hiç kimse yok.

Saika-san konuşmaya katıldı.

Saika
İyi akşamlar

Saika
Nasılsınız?

Indoor Scholar-san konuşmaya katıldı.

Indoor Scholar
Merhaba, ben Indoor Scholar (ev içindeki bilgin) tanıştığımıza memnun oldum!

Indoor Scholar
Şey, aslında bu benim bu konuşma odasına ilk gelişim.

Indoor Scholar
Setton-san'ın ısrarı üzerine bir göz atayım dedim! Hepinizle tanıştığıma memnun oldum!

Saika
Bende memnun oldum

Saika
Ben Saika

Saika
Setton-san'ı tanıyor musun?

[ÖM] Indoor Scholar
Benim, Anri-chan.

[ÖM] Indoor Scholar
Celty'nin bana hep buraya gelmemi söylediğini hatırladım.

[ÖM] Indoor Scholar
Bazı şeyler oldu. Şu sıralar bilgisayarda oyun oynamak ve internette dolaşmaktan başka bir şey yapamıyorum.

Indoor Scholar
Ama, evet, Bende tanıştığıma memnun oldum!

[ÖM] Saika
Kishitani-sensei?

[ÖM] Indoor Scholar
Bingo! Ama şimdi de Celty'nin davet edecek başka kimsesi yokmuş gibe oldu.

[ÖM] Saika
Yaralarınız daha mı iyi?

[ÖM] Indoor Scholar
Ah, Celty sana söyledi mi?

[ÖM] Indoor Scholar
Her neyse, artık rahat bir şekilde laptop kullanabilecek hale geldim.

[ÖM] Indoor Scholar
Gerçi onu da sadece, sırt üstü yatarken özel bir tablet sayesinde kullanabiliyorum.

[ÖM] Saika
Lütfen kendinize iyi bakın

[ÖM] Saika
Bir an once iyileşmenizi diliyorum.

[ÖM] Indoor Scholar
Teşekkürler. İyileşeceğim. Herneyse, benim için bu kadar endişelenme lütfen.

[ÖM] Saika
Tamam.

[ÖM] Saika
Bu arada, en başından beri özel mesaj attığınızı fark ettim.

[ÖM] Saika
Çok iyi.

[ÖM] Indoor Scholar
Bilgisayar kullanmaya alışığım o yüzden az çok bir şeyler biliyorum.

[ÖM] Indoor Scholar
Diğerlerinede merhaba demek istiyordum, ama burada değil gibiler.

[ÖM] Saika
Özür dilerim.

[ÖM] Indoor Scholar
Anri-chan, özür dilerim, Saika-san demeliydim. Senin özür dilemeni gerektirecek bir şey yok, lol.

[ÖM] Indoor Scholar
Bu arada telefondan mı giriyorsun? Çok zor olmalı.

[ÖM] Indoor Scholar
Evet, sadece hiragana kullandığın göz önüne alınırsa, oldukça zor olmalı.

[ÖM] Saika
Özür dilerim

[ÖM] Indoor Scholar
Özür dilemene gerek yok dememişmiydim, lol

[ÖM] Indoor Scholar
Eğer sürekli olarak benden özür dilersen, sonra Celty bana kızacak!

[ÖM] Saika
Celty-san nasıl?

[ÖM] Indoor Scholar
Oldukça iyi. Bugün hala eve gelmedi gerçi.

[ÖM] Indoor Scholar
Ah bu arada aklıma gelmişken, eğer cep telefonundan veya bilgisayardan hiraganayı kanjiye çevirmek için,

[ÖM] Indoor Scholar
Mikado-kun veya başka birinden sana yardımcı olmasını isteyemez misin?

[ÖM] Indoor Scholar
Mikado-kun bilgisayardan oldukça iyi anlıyor gibi görünüyor.

[ÖM] Indoor Scholar
Hatta, bunu bu odada konuşabilir misiniz? Kimsenin şikayetçi olacağını sanmıyorum.

[ÖM] Saika
Özür dilerim

[ÖM] Saika
Bunu bende düşündüm

[ÖM]Saika
Ama Ryuugamine-kun'un Saika olduğumu bilmesini istemiyorum.

[ÖM] Saika
Zihinsel olarak buna hazır değilim.

[ÖM] Indoor Scholar
Anladım. Nasıl hissettiğini biliyorum.

[ÖM] Indoor Scholar
Mikado-kun, Saika'nın Slasher olayları ile bir ilgisi olduğunu biliyor.

[ÖM] Indoor Scholar
Doğru. Eğer Saika'nın sen olduğunu öğrenirse, Anri-chan başın belaya girebilir.

[ÖM] Indoor Scholar
Ama o zaman, biraz rahatlayabilirsin bence.

[ÖM] Indoor Scholar
Sen ve Mikado-kun benim gibi değilsiniz. İkinizde sır tutmayı bilen kişilersiniz.

[ÖM] Indoor Scholar
Ama eğer konuşmadık istediğin bir şey olursa, Saika hattında ya da hayatında olan şeyler hakkında...

[ÖM] Indoor Scholar
veya Mikado-kun'a gerçeği söylemek istersen…

[ÖM] Indoor Scholar
Celty veya benimle konuşmaktan çekinme.

[ÖM] Saika
Çok teşekkür ederim.

[ÖM] Saika
Bunu bilmek beni çok mutlu etti.

[ÖM] Saika
Saika hakkında, sadece sen ve Celty-san ile konuşabilirim.

[ÖM] Saika
Bu gerçekten çok cesaret verici.

[ÖM] Saika
Ama bundan emin misiniz?

[ÖM] Saika
Benim yüzümden senin ve Celty-san'ın başının belaya girmesini istemiyorum Kishitani-sensei

[ÖM] Indoor Scholar
Endişelenmeni gerektirecek bir şey yok, gerçekten.

[ÖM] Indoor Scholar
Sen, Celty'nin çok önemli bir arkadaşısın.

[ÖM] Indoor Scholar
Ve Celty'nin arkadaşı benimde arkadaşımdır.

[ÖM] Indoor Scholar
Ama, hem benim hemde Celty için uygun bir zaman gerekir, ama kesinlikle bizimle konuşabilirsin.

[ÖM] Saika
Bunu duymak beni çok mutlu etti.

[ÖM] Saika
Gerçekten çok mutluyum.

[ÖM] Indoor Scholar
Arka arkaya bana bu kadar teşekkür ettiğin için kendimi çok garip hissediyorum, lol.

[ÖM] Indoor Scholar
Bugünlük hoşçakal.

[ÖM] Indoor Scholar
Özel Mesaj modundan çıkıyorum!

Indoor Scholar
Şimdilik hoşçakalın! Oda da daha fazla kişi olduğunda tekar geleceğim!

Indoor Scholar
Saika-san, benimle ilk konuşan kişi olduğun için teşekkür ederim!

Saika
Teşekkür ederim!

Saika
Seninle tanıştığımıza çok mutlu oldum.

Indoor Scholar
Bende! Şimdilik hoşçakal...

Indoor Scholar-san konuşmadan çıktı.

Saika
Teşekkürler

Saika
Sanırım bende çıkacağım.

Saika
Çok teşekkürler

Saika
Umarım bir gün hepimiz tekrar konuşabiliriz.

Saika
Elimden geleni yapacağım.

Saika
Şimdi izninizle.

Saika-san konuşmadan çıktı.

Konuşma odasında hiç kimse yok.

Konuşma odasında hiç kimse yok.

Konuşma odasında hiç kimse yok.

Konuşma odasında hiç kimse yok.

.

.

.

drrr!!!, türkçe çeviri: durarara, drrr!!!x9, türkçe çeviri: durarara!!!

Previous post Next post
Up