Kawagoe Caddesinde Bir Yer, Shinra'nın Apartmanı
-Gerçekten çok zor bir gündü…
Telefonunun ekranına bu kelimeleri yazdığı anda, Kishitani Shinra - ev arkadaşı- nın sıcak sesi odada yankılandı.
"İyi misin, Celty?! Senin acın, benimde acım! 'Eş dağa çelil derse, çekilirmiş' dedikleri bu olmalı! Ailemdeki herkes evin hanımının dediklerini dinlemeli! Teknik olarak, daha evlenmedik ama, benim eş adayım, acı içerisinde iç çekerse; benim kalbim binlerce parçaya bölünür! Ama, Celty, sen…. öhöhö…."
Her zamanki neşesini, bu sefer zayıf bir sesle yayan Shinra, bu sefer durmak zorundaydı. İçeriden gelen sesi duyan, Celty ise sesin geldiği odaya hızla ilerledi.
"Ah, özür dilerim, Celty. Ben iyiyim. Sanırım nefes borum tıkandı…"
-Anladım… şükürler olsun. Özür dilerim. Senin durumun çok kötüyken mızmızlanmamalıydım……..
Celty, yorganların altındaki Shinra'nın bitkin figürüne bakıyordu.
Sinirli bir adamın saldırısı sonunda, Shinra'nın birkaç kemiği kırılmış ve iç organları zarar görmüştü. Nebula'nın araştırma merkezindeki bir hafta yattıktan sonra, durumu stabil bir hal aldığında bakımına evde devam ediliyordu.
Shinra, yer altı doktoru olmanın getirdiği avantajları sayesinde hastanede çok uzun süre yatma sorunundan kurtulmuştu. Bakımına evde devam etmek, doğru bir tercihti çünkü durumunu lisanslı bir doktora anlatmak çok zor olurdu.
Normal bir şekilde konuşabiliyordu, ama Celty'nin konuşma dışındaki her şeye yardımcı olması gerekiyordu. Üvey annesi Emilia'da bazen, Shinra'ya yardım etmek için geliyordu.
İlk başlarda, Celty gölgesini kullanarak; Shinra'yı ayağa kaldırıyor ve tualete gitmesine yardımcı oluyordu. Yapmaya çalıştığı pilavlar, kızartılmış kreplere benziyordu. Bu ve buna benzer başarısızlıkları Celty'yi geriyordu - ama Shinra'nın durumu iyileşmeye başladıkça; Celty'de normal hayatına geri gönebilmişti.
Fakat, içi rahat değildi.
-Senin içinde çalışacağım, Shinra!
Bu kelimelerden sonra Celty; Shinra'ya bakmak zorunda olmadığı zamanlarda kendisine gelen bütün işleri değerlendiriyordu. Ama bu sadece, Celty'nin dışarı çıkmak için bir bahanesiydi.
Asıl amacı, Shinra'ya saldıran kişiyi bulmaktı. Her geçen gün, O kişiyi bulma arzusu daha fazla alevleniyordu.
Celty'nin aklından geçenleri, Shinra tahmin edebiliyordu. Celty'e her eve geldiğinde ne kadar iyileştiğini göstermeye çalışarak Celty'nin intikam arzusunu köreltmeye çalışıyordu.
"Ama, seninde bugünlerde dikkatli olman gerekiyor, Celty. Trafik polisleri, üzerinde her zamankinden daha fazla gelmeye başladı."
-Çok özür dilerim.
"Benden özür dilemeni gerektirecek bir şey yok Celty! Eğer özür dilemesi gereken biri varsa oda, seni kollarımla saramayan ben olmalıyım!"
İlk başlarda, Shinra kendini yataktan kaldırmaya çalışarak, Celty'e sarılmayı birkaç kez denemişti. Celty'nin 'Eğer, kendine bunu yapmaya devam edersen, e-eve bir daha gelmeyeceğim!' tehtidinden sonra, Shinra tamamen iyileşinceye kadar Celty'e sarılmaktan vazgeçti.
Sırt üstü yatarken, bilgisayarla iletişim kurabilmesi için Shinra'nın yatağına küçük bir tablet kurulmuştu. Celty'nin yazdıklarını okuduktan sonra, mutlu bir şekilde gülümseyerek konuşmaya devam etti.
"Yine de, eve sağ salim geldiğin için çok mutluyum, Celty! Bu benim için en iyi ilaç."
-Shinra…
"Bana dışarıda olanları anlatmanı dinlemek çok zevkli, senin sayende son iki - üç gündür hiç ağrım yok gibi. Bana Sahte Shizuo-kun*'u anlatman, telekinetik bir kızla tanışmış olman ve en sıradan şeylerden en olağan dışı şeylere kadar anlattığın her şey. Dünyayı bana getirdin, Celty. Ben bir yer altı doktoruyum bu yüzden benim; 'hastalık, umutsuzluktan doğar' demem doğru olmaz… ama Celty, benim için en iyi ilaç sensin."
*Sahte Shizuo; Dengeki 1 Nisan 2010'da Dufufufufu!!! da yayınlanan bir olaydan alıntı.
Shinra'nın sözleri, Celty hem oldukça mutlu etmiş, hemde çok üzmüştü.
Nebula'nın hala üzerinde çalıştığı ilaçlar olmasaydı, Shinra'nın ne gülmesi ne de konuşması imkansızdı. Ağrıları azalmaya başlamış olsalar bile, tam olarak iyileşmesine hala uzun bir süre vardı.
Tam olarak ne zaman iyileşecekti? Bir ay? Üç ay? 6 ay? - İlaçların yan etkileri olacak mıydı? Celty; ilaç sektörü hakkında pek bir şey bilmediği için, hiçbir fikri yoktu.
- Ben, ne yaptım ki…?
Eğer olacakları bilseydi, kuryecilik yapmak yerine Shinra'nın yanında kalmayı tercih ederdi. O zaman, Shinra'ya daha fazla yardım etmiş olmayacak mıydı?
Celty'nin göğüsü bu düşüncelerle doldu.
Shinra'nın onu neşelendirmeye çalıştığı her seferde, yeni bir suçluluk duygusu hissediyordu.
Ama Shinra'nın amacı, Celty'e kendini suçlu hissettirmek değildi.
Belki de, Celty'nin kendini suçladığını hissettiği için, konuşmaları hep değiştirerek Celty'nin suçluluk duygusunu engellemeye çalışıyordu.
"Belki de bu 'İlahi Adalettir.'"
- İlahi Adalet mi? … Sen neden bahsediyorsun?! Y-Yer altı dünyasında doktorluk yapmanın tehlikeli olduğunu biliyorum, ama bu şekilde cezalandırılmak sadece yakalanıp, hapse atıldığın zaman olur - ve sen insanlara zarar vermiyorsun Shinra… Yani, evet kötü şeyler yaptın, Mika-chan'a yaptığın estetik gibi…. ama… ama, her neyse, eğer polise teslim olursan Shinra, bende kendimi Beyaz Motorsikletlilere teslim ederim! Böylece hapiste bile olsa birlikte olabiliriz!
"…. Hapiste kadınları ve erkekleri ayrı yerlerde tutuyorlar, Celty."
-NE?!
Celty, oldukça şaşırmış görünüyordu, ama Shinra sadece gülümseyerek konuşmaya devam etti;
"İlahi adalet derken, Izaya'ya yaptığımdan bahsediyordum."
-Izaya?
"Bıçaklanıp, hastaneye kaldırıldığını söylediğinde ona telefonda oldukça kaba karşılık vermiştim, hatırlıyor musun? Arkadaşım bıçaklanmıştı, ama ben onun için endişelenmedim bile. Bu yüzden de cennet beni cezalandırmaya karar verdi."
-Hayır… Onu Izaya hak etti! Kıyafet giyermiş gibi, üstünde insanların ona karşı olan nefretlerini taşıyarak etrafta dolaşıyor.
Kafasını çevirip, tavana bakarken Shinra, Celty'nin ilginç yorumuna sadece gülümsedi.
"Yani, o da doğru. Yaptıklarından sonra, Izaya'nın huzurlu bir şekilde ölmeyi beklediğini sanmıyorum."
-Tabi ki.
"Ama, yinede bu dünyadaki en yakın arkadaşlarımdan biri…"
-…. Bence onunla ilk başta arkadaş olman sorgulanmalı…
Bunu yazarken, kendisinin kafasız bir canavar olduğunu ve yatakta yatan adamın kendisine aşık olduğunu söylediğini hatırladı. Hafifce iç çekermişcesine, göğüsü şişti.
-Bu arada, Izaya'yı ilk okuldan beri tanıyorsun değil mi?
"Evet."
- Onun ilk okul zamanlarında nasıl biri olduğunu bilmiyorum… yine böyle birimiydi?
"Ah, kesin bir şey söyleyemem. Ama, o zamanlarda Izaya, her şeyi kendisine saklayan biriydi. Gerçi, hisslerini paylaşabileceği birini hala bulabildiğini sanmıyorum."
Shinra, 10 yıldır tanıdığı arkadaşıyla yaşadıklarını düşündüğünde yüzünde ciddi bir ifade vardı.
"Onunla en çok konuşan kişi bendim….
-Izaya'nın geçmişini benden iyi bir tek ailesi biliyordur, büyük bir ihtimalle."
♂♀
Rakuei Spor Salonu Yakınları, Ikebukuro
"Iiiiizzaaaa-niiiii! GEBER!"
Neşeli bir ses, bu tehlikeli kelimeleri haykırıyordu.
Arkadasından gelen bu sesi duyduktan sonra, Izaya boynuna doğru bir tekmenin yaklaştığını hissetti.
"…!"
Birkaç milimetre ile saldırıdan kurtulmayı başarmıştı. Her zamanki gibi gülümseyerek; iç çektikten sonra:
"Ailenden birine 'geber' demek… ne yazık. Ne zamandan beri, modern bir hastalık olan 'duygusuzluk' ile cebelleşiyorsun, Mairu?"
"Kendinde bu hastalıktan yokmuş gibi konuşmak! Ve kıpırdamaman gerekiyordu!"
Izaya, siyah bir karate üniforması giymiş somurtan bir kız gördü. Birkaç saniye sonra, arkasından normal kıyafetler giymiş başka bir kız daha göründü.
"… Abi (nii-san), iyi (iyi misin)….?"
"Evet, servikal diskimi kırmak isteyen bir kız kardeşim olmasına rağmen iyiyim."
Izaya'nın sözleri üzerine, Orihara Mairu - karate üniforması giyen gözlüklü kız - sinirli bir şekilde yanaklarını şişirdi.
"Ne yapmam gerekiyordu? Shizuo-san bize, eğer seni bir çöp kamyonunun önüne atarsak bizi Yuuhei-san ile tanıştıracağını söyledi, Iza-nii! Bunu yapabileceğimi düşünmüştüm!"
"Çok şaşırdığımı itiraf ediyorum. İnsanlık tarihinde, bir yıldızla tanışmak için kendi kardeşini öldüren biri olduğunu sanmıyorum."
"Ölmen gerektiğini kim söyledi? Shizuo-san, üzerinden kamyon geçmesine rağmen ölmedi!"
"Teşekkür ederim, ama Iron Golem* ile kıyaslanmamayı tercih ederim. Hayır, aslında, Iron Golem bir iltifat. Her neyse, kaldırımdan yürüyün, yoksa kamyondan önce size bir araba çarpacak."
*Iran Golem; Wizardry, Final Fantasy ve Dungeons & Dragons serilerinde ortaya çıkan bir canavar.
"Shizuo" ismi konuşmada geçtiği andan beri, Izaya'nın gözleri gözle görebilecek bir şekilde etrafına rahatsızlık ile bakıyordu. Kardeşleri ile birlikte kaldırıma doğru yürüdü.
- Benim dikkatsizliğim.
-Buranın Rakuei Spor Salonu olduğunu anladığım anda, Mairu'yu göreceğimi tahmin etmeliydim.
Kardeşleri kendisine bakarken, Izaya kendi kendine boş bir şekilde güldü.
"Bizim suçumuz değil! Akane-chan'a hoşçakal demeye gelmiştik ve sen bir anda Awakusu Şirketi'nin arabasından ini verdin, Iza-nii! En sonunda seni, uzaktaki bir dağa gömebileceğimiz için çok heycanlandık!"
Mairu'nun itirazları devam ederken; Orihara Kururi - normal kıyafetli kız- gözlerini yere dikerek bir şeyler mırıldandı;
"… Ayrıca (ve sen) … geçtin… (fark etmedin)… kız kardeşlerini (bizi)…"
"Sanki arkamdan daha önce hiç iş çevirmiyormuşsunuz gibi konuşuyorsunuz. Namie-san size ne kadar ödedi? * Çocukların eline çok fazla para vermek iyi bir şey değil."
* 7. Kitapta; Mika ve Seiji'yi takip etmeleri için Namie, ikizlere para ödüyor.
"Bunu bize sen mi söylüyorsun, Iza-nii! İlk okulda, bezbol sonuçları üzerinden kumar oynadığını biliyoruz!"
İlk okul zamanlarına geri dönmüşcesine, Mairu dilini çıkardı. Arkasında saklanan Kururi'de ikizinin haraketini taklid ederek dilini çıkardı. Kardeşlerinin küçük hayvanlar gibi haraket ettiğini gören Izaya, yine iç çekti.
"İkiniz, bu hale kimin etkisinde kalarak geldiniz, gerçekten çok merak ediyorum. Fakat, eğer sizi ailem olarak düşünmezsem, oldukça ilginç birer araştırma deneyisiniz…"
Izaya, konuşmaya devam etti, ama -
Bir sonraki saniyede bir şeylerin yanlış olduğunu fark etti.
Mairu ve Kururi'nin gözleri, arkasındaki kişiye bakıyordu. Ağızları sanki "AH!" diyeceklermiş gibi açıktı.
"…!"
Deneyimi sayesinde, topukları üzerinde döndü.
Sadece, topukları üzerinde dönmekle kalmayıp, bir sonraki saldırıya da kendini hazırladı.
Gözleri bir şey göremeden önce, Izaya arkasında güçlü bir esinti hissetti.
Düşmanın yüzüne hedeflenmiş bir tekmeydi.
Bir sonuca varmadan önce, iç güdüsü olarak kendini güvenli sayılacak bir uzaklığa ulaşarak korumaya yönlendirdi.
Birkaç dakika önce, Mairu'nun atmaya çalıştığı tekneden birkaç kat daha öldürücü bir tekmeydi.
Sanki, vucudunda hiç kemik yokmuşcasına, eğilerek, kendisine saldıran kişi ile yüz yüze gelmeye çalıştı - ve düşmanının ayakkabısını burnunun ucunda hissetti. Yüzünün büyük bir kısmı, hızlı bir şekilde uyuşmaya başladı, ama hala hızlı bir şekilde haraket etmesi gerekiyordu.
Izaya, kendini yere atarak kaçmayı seçti. Bedeninin yere düşmesine izin verdikten sonra, hızlı bir şekilde yuvarlanmaya başladı.
Bir sonraki saniyede, tekmeler, asfalta düşen yağmur taneleri gibi hızlı bir şekilde vurmaya başladı. Kaldırımda son bir kaç saniyede yaşanan olaylar, sanki bir Jackie Chan filminden sahneleri anımsatıyordu.
Birkaç saniye sonra, Izaya kendini koruyabileceği bir uzaklığa ulaştıktan sonra, elinde küçük bıçağı ile ayağa kalktı. Hala gardını düşürmemişti ama dudakları kıvrılarak gülümsemeye başladı;
"Ah, Şükürler olsun. Kardeşlerimin yüzlerindeki ifadeden geleni Shizu-chan sanmıştım."
"Anlıyorum. Son sözlerin bu kadar mı?"
Izaya'nın karşısında duran adam, siyah bir karate üniforması giymiş, traşsız bir adamdı.
Mairu, adamın kimliğini hemen açıkladı.
"Sensei! Sizi buraya ne getirdi?"
"Ah, siz geri çekilin. Abinizi geberene kadar döveceğim. Ailenizden birini bu şekilde görmek istemezsiniz."
Boynunu, duyabilecek bir şekilde kıtırdattıktsn sonra, siyah karate üniformalı adam - Sharaku Eijirou, Mariu'nun karate hocası - Izaya'ya doğru bir adım daha attı.
"Eğer, söz konusu kişi Iza-nii ise, umrumuzda değil…"
"… Onaylıyorum (Doğru)…"
"Siz ikinizden, aile sevgisi bekleyerek aptallık ettim."
Izaya'nın yüzü hafif bir şekilde, buruştu. Kardeşleri ise konuşmaya devam etti;
"Senin için Iza-nii, babamızın, annemizin Kuru-nee'nin ve benim sevgimiz bir yabancının sevgisi ile aynı seviyede değil mi? Biz sadece 'araştırılacak şeyleriz.' Her insanın eşit olduğunu söyleyen sendin, ama bizden aileniz diye sana farklı davranmamızı mı bekliyorsun? Ne kadar garip!"
"… Yazık (acınası adam)…"
"Bunlar, şu an söylenecek şeyler değil … Tanrım!"
Izaya, daha cümlesini bitiremeden, Eijirou'nun başka bir tekmesinden kendini korudu.
Bir amatörün kolayca, kaçamayacağı bir tekmeydi. Izaya ise, birkaç milimetrelik farklarla, tekmelere hedef olmaktan kendini koruyabiliyordu. Düşmanı ile direk olarak konuşmaya karar verdi.
"Senin gibi profosyonel birinin, bir amatöre, gündüz vakti yolun ortasında saldırması hiçte onur duyulacak bir şey değil, Eijirou-san."
"Yanında bıçak taşıyan ve tekmelerimden kendini koruyabiliyen kendine amatör mü diyorsun?"
Eijirou, yüzünde öyle bir ifade olmasa bile, öldürme niyeti ile saldırmaya devam etti. Hatta, yorgun gözleri ve yüzündeki sıkılmış ifade ile, canını sıkan her şey ile kavgaya tutuşan bir adam imajı çiziyordu. Konuşurken bile, biri onu konuşmaya zorluyormuş gibi konuşuyordu.
"Bu arada, biricik kardeşime yaptıklarından sonra, kapımının önüne kadar gelebilecek cesaretin varmış."
"Burası halka açık bir yol. Herkes yürüyebilir. Ayrıca, Mikage-chan'a zorla bir şey yaptırdığımı hatırlamıyorum, eğer bahsettiğin şey buysa." *
*: Burada Izaya düz çeviri ile, "zarar görmüş mal" terimini kullanıyor. Kendi isteği dışında bekaretini kaybeden kızlar için kullanılan argo bir terim.
"Mikage'ye tecavüz edip etmemenden bahsetmiyordum. Onu okulu bırakmaya ikna etmişsin, şerefsiz. Yoksa çoktan unuttun mu?"
Sharaku Eijirou, bir Heiwajima Shizuo değildi. Fakat şüphesiz, sinirlendirilmemesi gereken tehlikeli insanlar arasındaydı.
- Ayrıca, eğer Shizu-chan beni burda bulursa işler kontrolden çıkacak.
Izaya, düşmanını konuşturarak dikkatini dağıtırken, nasıl kaçabileceğini düşündü.
"Eğer, senin hissettiklerini anlamamı istiyorsan, hıncını benden değil kardeşlerimden çıkartman gerekmez mi? İstediğin neyse, konuşarak onları ikna edebilirsin. Onlarla ne istiyorsan yapabilirsin. Böylece, şaşkınlıktan çatlayabilirim."
Izaya, bu kabul edilemeyecek kelimeleri söyledikten sonra duyulabilecek şekilde kıkırdadı.
"Ne kadar kalpsizce, Iza-nii! Kendi kardeşlerini satıyorsun! Ve 'çatlamak' derken - güler çatlamaktan mı bahsediyorsun?!"
"… Hain (sen iğrenç birisin)…"
"Bana idolünüzle tanışabilmek için 'GEBER!' diyen sizdiniz."
Izaya kardeşlerinin, itirazlarına sadece acı bir şekilde gülümseyerek karşılık verdi. Eijirou ise, yüzündeki sıkkın ifade ile, yorgun gözleriyle Izaya'yı incelemeye devam etti.
"Senin gibi alçak bir insanın kardeşleri olmalarına rağmen, onlara böyle bir şey yapmam ben."
"Sensei…"
"5 sene sonra, daha olgun bir vucuda sahip olduğunda, düşünebilirim."
"Sensei'den beklendiği gibi! Gözümde, en iyiden en rezil kişiye dönüşmeniz sadece üç saniyenizi aldı!"
Eijirou, Mairu'nun tezahuratlarını duymazdan geldi. Rakuei Okulunun özel tekmesini Izaya üzerinde denemek üzereyken --
Üçüncü bir kişi tarafından kendi kafasına bir tekme yedi.
"Ne oluyo -?!"
Saldıran kişi, zarar verme güdüsü ile saldırmamıştı. Eijirou, yüz üstü yere düştü ama bilinci hala yerindeydi ve kendine saldıran kişinin kim olduğunu gördüğünde şaşkın bir ses tonu ile konuşmaya başladı.
"M-Mikage! Ne yapıyorsun?! Bana hala bu heriften hoşlandığını söyleme!?"
Spor bir eşortman altı giymiş, erkeksi bir kız önünde duruyordu.
Yüzünde sakin ve açık bir ifade olan, Mikage isimli kız, abisi Eijirou'ya;
"Yolun ortasında, tecavüz edilip edilmediğim hakkında konuşmak… abi, sen ne kadar kibar ce saygı duyulacak biri olabilmek için birinin seni öldürmesini mi bekliyorsun?"
"Dur bir dakika! Bekle! İyi insanların erken öldüklerini söylerler, ama gerçekten sana zorla bir şey yapmadı mı?! En azından dedikoduların doğru olup olmadığını söyle!"
"Kapa çeneni, aptal abi. Her şeyden önce, yolun ortasında kavga ediyorsun. Spor Salonumuzun ismini mi kirletmek istiyorsun?"
"Sende bana, süpriz bir uçan tekme saldırısı düzenleyerek aynısını yapmadın mı?!"
Eijirou, ayağa kalkarken kardeşinin söylediklerine karşı çıktı. Mikage, ise, Eijirou'nun iddalarını red etti.
"Bir dövüş ustası günün her saatinde saldırıya hazır olmalıdır. Süpriz bir saldırının şikayet edilecek bir yanı yok."
" 'Günün her saatinde hazır olunmalı' diyerek konunun kapanacağını mı sanıyorsun?! Gün ortasında silahlı saldırıya da 'Bu bir yarış değil, ateş edebilirler' mi diyeceksin?! Sonra bir bakmışız, ilk okul çocukları Efendi Traugott* evinde uyurken saldırıp, bir sonraki dövüş ustalarının kendileri olduklarını söylüyorlar! Günün her saatinde hazır olunmalıymış, hadi ordan! Ayrıca konudan sapmadık mı?"
*Traugott; Narita'nın kendi hikayelerinde kullandığı hayali bir dövüş ustası. Vamp! serisinde anlatıldığı üzere kendisi, Alman asıllıdır. Rakuei Spor Salonu zincirleri sayesinde dünyaya dövüş sanatlarını öğretir. Heiwajima Shizuo'da çok büyük bir Traugott Geissendörfer hayranıdır.
"Bu herif, açılacak her türlü silah saldırıdan sağ çıkacaktır. Ama senin mantığın, ne benim saldırıma neden hazırlıksız yakalandığını açıklıyor ne de beni bu şekilde aşalağıdını açıklıyor.
Her an sinirlerine artık zorla hakim olduğunu gösteren karanlık bir aura ile kardeşine bakıyordu.
"Dur, Mikage! Senden sadece bana tek bir şey söylemeni istiyorum!"
"… Nedir?"
Kardeşinin ciddi olduğunu gören Mikage, ne söyleyeceğini duymak için olduğu yerde durdu.
"Erkeklerle hiç bir deneyiminin olmadığı doğru mu?"
"…"
"Biriyle öpüşmedin mi bile?"
"…"
" "…" "
Mikage sessiz kaldı. Mairu ve Kururi ise, heycanla cevap vermesini beklediler.
Ama Mikage'nin ağzından çıkan bir sonraki kelime, sorulan soruların cevao değildi.
"GEBER!"
"Kendi abine, 'geber' mi dedin… AAAHHH!!?!"
Adem elmasına ulaşmadan önce, Eijirou; Mikage'nin yumruğunu engellemeyi başardı, ama Mikage'nin baldırları vucuduna oldukça sert tekmeler atmaya başlamıştı bile.
"B-Bekle, bu ne demek oluyor. Bu aralıksız, saldırıların nedeni, ah, dur, bu ne?! Yeni tekniğin mi? Bu bir şey - Dansı ya da, - Cehennem bir şeyi mi? O mu? - ! - ! !!- "
Mikage, saldırmaya ara vermedi ve Eijirou kendini korurken konuşmaya devam etti.
Mairu ve Kururi'nin, abi ve kardeşinin tiyatromsu gösterilerini izlerken, abilerinin ne durumda olduğunu kontrol etmeleri gerektiğini fark etmeleri bir kaç dakikalarını aldı -
ama, etraflarına baktıklarında Izaya'nın olay yerinde olmadığını gördüler. Etrafta sadece, olanları uzaktan izleyen meraklı bir kalabalık vardı.
♂♀
Kawagoe Caddesinde Bir Yer, Shinra'nın Apartmanı
"… Yani, Izaya ve kardeşleri arasındaki ilişki böyle. Izaya için bile çok fazlalar, galiba."
-Benim söylemek istediğim daha çok… o ikizler kulağa hayali bir karakterlermiş gibi geldiği.
Shinra'nın Izaya'nın ikiz kardeşleri ile anlattığı hikayeye tam olarak inanmamış olan Celty, bu kelimeleri yazdı.
"Kururi-chan ve Mairu-chan bu hale ben daha Raijin Lisesindeyken geldiler. Onlar o zaman ilk okul bir ya da ikinci sınıftaydılar."
-Gerçekten mi?
"Bence, kardeşlerinin bu hale gelmesinde, kendi etkisinin olduğunu biliyor."
Shinra geçmiş hakkında konuşurken ses tonu oldukça nostaljik bir hal aldı.
"Izaya'nın ilk okuldalarken kız kardeşlerine ne dediğini biliyor musun? 'Kururi ve Mairu, siz her yönde birbirinizin aynısınız. Yaptığınız her şey aynıyken yaşamanın ne anlamı var?' Evet. Yavaşça ama oldukça etkili olacak bir şeyi beş yaşında olan bir çocuğun bile anlayabileceği bir şekilde söyledi."
-Gerçekten, bu ülkedeki bütün ikizler onu asmak isterlerse, onları suçlayamam…
"Hayır, hayır, ikizlere karşı olduğunu sanmıyorum. Büyük bir ihtimalle kardeşlerinin söylediği şeye nasıl tepki vereceklerini merak etmişti. Kötü bir niyeti yoktu - sadece 'görmek' istedi."
- Ne yani, onları her yerde takip mi etti? Bu kulağa daha kötü geliyor…
Yazdığı kelimeler, Shinra'nın yatağının üstüne kurulmuş ekranda belirdi.
Celty'nin her seferinde Shinra'ya telefonunda yazdıklarını göstermesini önleyecek yeni konuşma yöntemleriydi. Shinra, sırt üstü yatarken ekranda yazanları okuyordu.
"Ama Izaya, bir şeyi yanlış hesapladı - kardeşleri düşündüğünden çok daha anormal kişilere dönüştüler."
-Anormal?
" Kendilerini hiçbir zayıf noktası olmayan güçlü bir insan seviyesine ulaşmak için gerekli olan 'özellikleri' zar atarak birbirlerine paylaştırdılar. Tek bir insan olurlarsa, birbirlerinin açıklarını kapatabileceklerine inandılar. Açıkası, bunu yaklaşık 10 yıldır yapıyorlar. Haklarını vermek lazım."
-Evet, oldukça takdir edilecek bir şey… ama bence 'takdir' kullanılması gereken doğru kelime değil.
Celty, ellerini birbirileri ile birleştirdi, düşündü.
Shinra, gözlerini tavana dikerek, düşündüğü şeyi Celty ile paylaştı.
"Bence… ilk başlarda, bunları Izaya'nın kendilerini sevmesini istedikleri için yaptılar."
-Ne?
"Ailenden birilerini hayal kırıklığına uğratmak, kızdırmaktan çok daha fazla şok edici bir şey. Babamın bana söylediği en azından buydu. Üzerinden ne kadar zaman geçsede, onun için hala beni, ya da annemi veya boşandığı eşi bırakıp gitmek hala oldukça zor bir şey."
Shinra'nın babasını hatırladığında - beyaz gaz maskesi takan garip adam- Celty, garip hisslerini telefonuna yazarak Shinra ile paylaştı.
- … Yani, seni yüz üstü bırakacağını sanmıyorum, ne kadar ilginç biri olsa da…
"Neyse, ilk okul kızlarına abileri tarafından hayatlarının bir amacı olmadığı söylendiğinde, tabi ki abisine yanıldığını kanıtlamak isterler, değil mi?"
Celty'e söylediklerini onayladığını göstermek amacıyla hafifçe kafasını salladı.
"Ama sanırım, işin sonunda birbirleri ile yer değiştirdiler. Kendilerini kusursuz bir insana dönüştürmek için o kadar zaman harcadılar ki, artık kalplerinde Izaya'ya yer kalmadı. Belki de ikisininde, ' Kusursuz Süper Adam' Hanejime Yuuhei'ye aşık olmasının nedeni de budur. Gerçi, Izaya'nın avcunun içinde olmalarındansa, işlerin bu şekilde sonuçlanmasından mutluyum, açıkcası."
-Evet. İkizler hakkında pek bir şey bilmiyorum, ama eğer sen böyle düşünüyorsan, büyük bir ihtimalle haklısındır Shinra. Bu arada, bence hiç kimse Izaya'nın avcunun içinde olmamalı.
"Kim bilir? Belki bizde avcunun içindeyizdir."
-O zaman orağımı, tırnaklarına geçiririm.
Çok acı verici bir şey olmalı. Shinra, Celty'nin yazdıklarını okuduktan sonra gülümseyerek;
"Celty, çok abartıyorsun." dedi.
Celty'nin cevabı ise, Shinra'yı şaşırttı.
-Eğer sadece, seni kurtarabilecek olsam bile Shinra, onun avcunun içinden çıkacağından emin olabilirsin. Endişelenmene gerek yok.
Shinra, Celty'nin ne demek istediğini düşünürken ağzı açık kaldı-
En sonunda ne demek istediğini anladığında ise, konuşmaya çalıştığında tekrar öksürmeye başladı.
"Celty - ! Böyle şeyler söyleme! Beni tek başına yaşamak zorunda bırakma - öhö - "
-Shinra?!
Shinra, acı içinde yatağında kıvrandı, Celty telefonunu yere atarak, Shinra'ya sarıldı.
"Ah, çok acıyor.. ah, ah… sensiz bir dünya… hakuga, koto'sunu kırıyor*… bunu tanımlayabilecek tek, deyim bu… ah… acıyor…"
*Hakuga Koto'sunu kırıyor; Hakuga, çinli bir Koto ustasıdır. (koto, yedi telli bir çalgı) İlk bahar ve Son bahar dönemlerinin çalgısını en iyi çaldığı dönemler olduğu söylenir. Zhong Zigi'nin de bu ensturmantı en iyi dinleyebilen kişi olduğu bilinir. Zigi öldüğünde, Hakuga, Koto'sunu kırarak bir daha çalmayacağına yemin eder.
-Sabit dur! Özür dilerim! Ne demek istediğini şimdi anladım! Şaka yapıyordum! Avcundan birlikte kurtulacağız! Birlikte dedim! Endişelenme!
Celty, telefonuna hızlıca yazdığı cümleleri, kolları ile sıkıca sardığı Shinra'nın kafasına doğru gölgesi vasıtasıyla tuttu.
"Benim hatam, Celty. Şimdi daha iyiyim, gerçekten…"
-Her neyse, ev işlerinin yolunda gittmesini sallayacağım. Awakusu Şirketi'ne senin yaralanmandan bahsettim. Bu yüzden sana acil hastalarını bir süre göndereceklerini sanmıyorum.
"Celty, eğer istemiyorsan kendini onlar için çalışmaya zorlamamalısın."
-Bana bir şey olmaz. Eğer iş, beni uzun süre evden uzak tutacak bir şeyse, red edeceğim.
Konuşurlarken, Celty'nin telefonu yeni bir mesaj geldiğini bildirdi.
Bu programı, yeni yüklemişti ve sadece kendisini gerçek hayatta da tanıyan kişiler ile kullanıyordu.
Bir anda, Celty'nin içini husursuzluk doldurdu.
Köpeği, an çomağı hazırla. - Tanrım, her geçen gün daha fazla Shinra gibi düşünmeye başlıyorum - Telefonun ekranına baktığında aklından bu cümle geçti, ve bingo.
Mesajın kimden geldiğini görmek için telefonuna baktığında, isteksizce, Orihara Izaya'nın mesajını okudu.
Celty@MonHun•LongSwordMain* 【 Ne var? 】
Orihara Izaya 【…Oyun falan mı oynuyorsun? 】
* MonHun: Capcorn oyunundaki Monster Hunter'ın kısaltması.
Bir buçuk ay önce, internet üzerinden oyun oynadığı arkadaşları ile konuşurken kullandığı ismini hala değiştirmediğini fark etti.
Celty@ 【Hayır oynamıyorum! Shinra, Combo Gunner ve bende ona yardımcı olmak için uzun bir kılıç kullanıyorum.】
Orihara Izaya 【 Neden bahsettiğine dair hiç bir fikrim yok.】
Izaya'nın mesajını okuduktan sonra hiç düşünmeden cevap verdiğini fark etti. Sakin görünmeye çalışarak, bir insanın derin bir nefes alma süresinin geçmesini bekledikten sonra cevap yazmaya başladı.
Celty@Çalışıyor 【 Özür dilerim. Naber? 】
Orihara Izaya 【 Kendine takma bir isim seçme konusunda oldukça iyisin. Her neyse, senin için bir işim var. 】
Celty@Çalışıyor 【Hayır.】
Orihara Izaya 【Ah, hadi ama bu kadar soğuk olma.】
Celty@İzinli 【Senin işlerin için vaktim yok. Özür dilerim. 】
Orihara Izaya 【Tanrım】
Orihara Izaya 【Shinra'nın yaraları ile ilgilenmekle çok mu meşgulsün? 】
Celty, cevabı okuduktan sonra donup kaldı.
- …
- Izaya, Shinra'nın yaralandığını nerden biliyordu?
- Yani, sonuçta bir muhbir… ama belki, Shinra söylemiştir.
Düşünmek için duraksamışken, Izaya birkaç mesaj daha gönderdi.
Orihara Izaya 【 Bu kadar yavaş cevap vermen göz önüne alınırsa, 】
Orihara Izaya 【 Sanırım, 'Shinra'nın yaralandığını nerden biliyor?' diye düşünüyorsun? 】
Celty@İzinli【Evet. Bu işte senin parmağın oldunu söyleme!】
Celty@İzinli【Eğer ö】
Celty@İzinli 【 Eğer öyleyse, senin ağzını dikip, gözlerini gölgemle kapatarak Shizuo'nun önüne atacağım. 】
Orihara Izaya 【 Hemen heycanlanma. Biraz sakin ol ve cevaplarını öyle yaz. Bu arada, ben değildim. Arkadaşımı yaralayacak ya da öldürtecek kadar aptal değilim. Etrafımda bu tarz kişiler yeterince mevcut zaten.】
Orihara Izaya 【 Ama sonuçta ben bir muhbirim. İkinizin neden saldırıya uğradığınızı az çok biliyorum. Hazır olduğunda takas yapmak için hazır olacağım. 】
Celty@İzinli 【Gerçekten mi?】
Orihara Izaya 【Tabi ki karşılığında senden benim için bir iş yapmanı isteyeceğim. 】
Celty@İzinli 【 Arkadaşını yaralayan kişilerin kim olduğunu söylemek için benden ücret mi istiyorsun? 】
Orihara Izaya 【 Bende çok tehlikeli bir dönem içerisindeyim. Kendimi iyilik yaparak riske atacak bir durum değilim. 】
Orihara Izaya 【Ee, ne yapacaksın? En azından beni dinleyecek misin? 】
Celty@İzinli 【Nerede ve ne zaman? 】
"Ne oldu, Celty?"
Celty'nin elinde telefonu ile donup kaldığını gördüğünde, Shinra gergin bir şekilde sordu.
"Izaya, değil mi? Yine senden tehlikeli bir iş yapmanı mı istedi?"
-Hayır - … Yani, evet iş Izaya'dan ama oldukça güvenli gibi. Bir kaç dakikalığına dışarı çıkacağım.
"Celty…?"
Celty, dışarı çıkmaya hazırlanırken, Shinra sorgular bir ses tonuyla sordu;
"Hey, Izaya sana bir şey mi söyledi?"
-Hayır… sadece işle ilgili bir şey.
"Telefonunu görebilir miyim?"
-Şu anda görmüyor musun zaten?
Shinra, çok saçma bir şey söylemiş gibi Celty, omuz silkti. Shinra ise, tam aksine oldukça ciddiydi.
"Hayır, bana konuşma geçmişini göstermeni istiyorum. Bunu yapabilir misin?"
-Benimde bir özelim var. Seni Izaya ile aldatmamdan mı korkuyorsun?
"… hiç olmazsa bana neden yalan söylediğini, söyle."
Shinra'nın sesi sakindi - ama oldukça kararlıydı ve kelimelerindeki hüzünü fark etmemek imkansızdı.
-Ben… tamam.
Celty, evi gizli çıkış kapısından terk edebilirdi ama Shinra'nın sesi bunu imkansız hale getirmişti.
Fikrini değiştiremeyeceğini bildiği için, konuşma geçmişini açarak ekranı, Shinra'ya gösterdi.
"… Tıpkı düşündüğüm gibi. Tam düşündüğüm şey hakkında."
-Özür dilerim, sana söylersem beni durdurabileceğini düşündüm.
"Durdururum ama durdursam bile 'üzgünüm' diyerek gideceksin değil mi, Celty?"
-… Özür dilerim.
Shinra'nın haraketlerini okuduğunu fark ettiğinde, Celty duraksadı.
Shinra ise Celty'e sıcak gözlerle bakarak gülümsedi.
"Yeni, ben onun komple teorilerinin bir parçası olmaya alıştım. Benim için orta okuldan beri bu böyle."
-Ne?
"Senin kadar bende, neden saldırıya uğradığımı bilmek istiyorum, Celty… ama benim yüzümden kendini sıkmanı istemiyorum. Bu yüzden seni durdurmaya çalıştım ama işe yaramayacağı için fikrimi değiştireceğim."
Shinra, vucudunu yataktan kaldırmaya çalışırken yüzündeki ifade değişti. Acı ile savaşmaya çalışırken; Celty'nin boynundan destek aldı.
"Evimize giren adamın kim olduğunu öğreneceğiz ve bunu birlikte yapacağız. Yataktan çıkamamama rağmen en azından beynim hala çalışıyor. "
-Ama eğer bunu gerçekten Izaya yapıyorsa…
"Bunu konuşmamış mıydık? Izaya'nın elinden kurtulduğumuzda birlikte olacağız, Celty."
-Shinra…
Aşk dolu bir hava çiftin etrafını sardı - gerçi Shinra'nın etrafında bu hava her zaman vardı. Her şeyi halledebilmek için tek bir şart koştu.
"Bana söz ver, Celty. Eğer suçlunun kim olduğuna dair bir şey bulursan bunu kendine saklama. Eve gel ve benimle konuş. Izaya sana 'suçlu işte bu' diye birini getirse bile."
-… Sözümü tutmazsam ne olacak? Bu yüzden benden nefret mi edeceksin?
Celty'nin sözünü tutmamak gibi bir niyeti yoktu. Ama bilmek zorundaydı.
Shinra, yavaşça kafasını sallayıp umut dolu bir sesle;
"Senden nefret edebilmeme imkan yok, Celty." dedi.
-Peki o zaman ne yapacaksın?
"Eğer sözünü tutmazsan…"
-Eğer sözümü tutmazsam…?
Bir dakika duraksadıktan sonra, Shinra son kozunu Celty'e sundu.
"Ağlarım… herhalde."
-Ne?
"Ağlayıp, çığlık atacağım."
-Ciddi misin?!
Shinra o kadar, saçma konuşuyordu ki, Celty bile ne cevap vereceğini bilemedi. Fakat, Shinra oldukça ciddi bir şekilde konuşmaya devam etti;
"Evet. Eğer bana ihanet edersen; ağlayıp, sızlayacağım, Celty! 25 yaşında bir erkek olmam umrumda bile değil! O kadar çok ağlayacağım ki alt kat komşumuz Sugamihara-san benim için endişelenip, beni kontrol etmek için evimize gelecek! Beni bu şekilde görmek istiyor musun?"
-Hayır, Yani, Haklısın, Bunu isteyeceğimi sanmıyorum…
Celty, ne söyleyeceğini bilmediği için öne doğru eğildi. Shinra'nın bir sonraki kozu ise, Celty'nin buz kesmesine neden oldu.
"Ayrıca, senin MonHun arkadaşlarının önünde de ağlayıp, sizi oyun oynayamayacak bir ruh haline sokacağım. Bu nasıl?"
-Anladım! Sözümü kesinlikle tutacağım! Merak etme!
Celty hızla cevap vererek, acele ile evden çıktı.
Shinra'nın "son tehdidini" düşündüğünde, Shinra'nın neleri sevip neleri sevmediğini bilmesinden dolayı elinde olmadan içinin mutluluk ile dolduğunu fark etti.
Konuşma Odası
Kyo
Uzun zamandır bekliyoruz ama görünüşe göre Kanra-san konuşma odasına gelme zahmetini göstermiyor.
Mai
Gelmiyor.
Kyo
Gerçekten, baş ağrısı yaratmak dışında hiçbir işe yaramıyor. Onunla konuşmak istemediğimiz zamanlarda ortaya çıkıp, ortalığı karıştırıyor ve konuşmak istediğimizde dünya üzerinden yok oluyor. İnternetin tek iyi yanı, fiziksel olarak çok uzakta olan insanlarla konuşamanı sağlaması. Ama görünüşe göre Kanra-san sadece fiziksel olarak değil, ruhsal olarakta kalbimizden çok uzakta. Ne acı
Mai
Yazık.
Kyo
Hazır mızmızlanıyorken, marketlerde neden sadece fıstık satıyorlar da tarator (?) satmıyorlar?! Neden?
Mai
Gerçekten umrumda değil.
Mai
AAAAHH!!!
Mai
Kyo-san, seni sapık!
Kyo
Sadece baldırına dokunduğum diye sapık mı oluyorum? Seni yaramaz kız. Acaba başka bir yerine dokunduğumda ne diyeceksin? Sanırım bu, zaman içinde araştırarak öğrenmem gerekecek bir şey.
Mai
Dur - Dur-
Shoro-san konuşmaya katıldı.
Shoro
Hey, kesin şunu, küçük sapıklar.
Shoro
Cinsel taciz maceralarınızı internete taşımayın.
Mai
İyi akşamlar.
Kyo
En sonunda birinin online olduğuna sevinmişken, online olmasını istemidiğimiz kişinin geldiğini görüyoruz.
Shoro
Çok değerli beklentilerinizi karşılayamadığım için özür dilerim.
Shoro
Tüh! tüh!
Kyo
Konuşma odasında tükürmeyi kes. Hiç nezaket bilmiyor musun yoksa konuşma odasında duygularını mı gizliyorsun. Her iki türlüde yaptığın şey çok çirkin bir şey ve kişisel olarak bu beni çok rahatsız ediyor.
Mai
Tükürmek, pistir.
[ÖM] Shoro
Bu arada, Mairu, Kururi
[ÖM] Kyo
Bir şey mi oldu Sharaku Eijirou-san?
[ÖM] Mai
Sensei, naber?
[ÖM] Shoro
Konuşma odasında gerçekten isimlerinizi değiştiriyorsunuz...
[ÖM] Shoro
Neyse, abiniz gerçekten ortadan kayıp mı oldu?
[ÖM] Mai
Evet.
[ÖM] Kyo
Kayıp? Bu onu, uzun bir süreden sonra ilk görüşümüzdü
[ÖM] Shoro
Anladım. Şerefsiz, kesin Shinjuku'ya kaçtı...
[ÖM] Shoro
Bugün neden Ikebukuro'daydı?
[ÖM] Kyo
Kim bilir? Ailemizin bir parçası da olsa, onu kolladığımız falan yok.
[ÖM] Mai
Awakusu Şirketi ile iş yapıyor gibiydi.
[ÖM] Shoro
Anladım…
[ÖM] Shoro
Ikebukuro'da ne yaptığını öğrenirseniz, bana söyleyin.
[ÖM] Kyo
Bunu yapabiliriz. Kız kardeşleri olarak kendimizi suçlu hissediyoruz.
[ÖM] Kyo
Vahşi abimizi şehre saldığımızı düşündüğümüzde…
[ÖM] Kyo
Bu arada Mikage-san ve abimiz...
[ÖM] Shoro
O konuda konuşmayacağım. O burada konuşulacak bir konu değil.
[ÖM] Shoro
Ayrıca bunu size söyleyen ben olmamalıyım… Eğer bilmek istiyorsanız yarın Mikage'ye kendiniz sorun.
[ÖM] Shoro
Bu arada Kururi-chan, sende arada bir gelip egzersiz yapmalısın.
[ÖM] Shoro
Senin Mairu'dan daha güzel bir vucudun var. Benimde bakacak güzel birşeylerim oluyor.
[ÖM] Kyo
Hmm, liseli bir kıza internet üzerinden cinsel taciz diyorsun?
[ÖM] Mai
Beni hayal kırıklığına uğrattınız.
[ÖM] Mai
Sensei'm beni hayal kırıklığına uğrattı.
[ÖM] Shoro
Hey, internet bile mi açık sözlü olmama izin yok?
Kyo
bu ne böyle? Shoro-san özel mesajla beni cinsel taciz ediyor. Söyledikleri yüzünden beynim, kafa tasımın içinde patlamak üzere. Ah, Shoro-dono'nun lanetli sözleri… İnternet denen sanal dünya üzerinden uykumu bölüp kıyafetlerimi paramparça etti!
Mai
Ne kadar barbarca!
Mai
Bunu protesto edeceğiz!
Mai
Kız kardeşinin önünde.
Shoro
TAMAM! Anladım! Benim hatamdı! Sadece şaka yapıyordum. Şaka yaptığımı anlamadıkları için kimseyi taciz edemezmiyim? Bu dünyadan nefret ediyorum.
Shoro
Siz ikiniz gerçekten çok iyi bir çiftsiniz..
Mai
Biz çift değiliz.
Kyo
Biz tekiz. Bize çift diyerek, dünyadaki diğer çiftlere hakaret ediyorsun. Seni duyamayacak olsalar da, onlardan özür dilemelisin.
Shoro
Bu da ne demek oluyor?! Odada kimse olmadığına göre senden özür dileyebilirim.
Saika-san konuşmaya katıldı.
Saika
İyi akşamlar.
Shoro
NE?! Saika-san burda mıydın?
Saika
?
Saika
Eğer konuşmanızı böldüysem özür dilerim.
Kyo
Hayır, hayır! Senin üzülmeni gerektirecek bir şey yok. Konuşmaları okursan, Shoro-san'ın kendini nasıl rezil ettiğini görürsün.
Kyo
Bu arada sana sormak istediğim bir şey vardı Saika-san.
Saika
Nedir?
Kyo
Setton-san konuşma odasına neredeyse 10 gündür gelmiyor. Ne olduğunu biliyor olabilir misin?
Saika
Hayır
Saika
Gerçekten hiçbir şey bilmiyorum
Saika
Belki de, sadece meşguldür.
Kyo
Anladım. Biz konuşma odasının eski üyelerinin ortadan kaybolduğunu düşünüyorduk.
Saika
Bu arada aklıma gelmişken, Tanaka Taro-san iyi mi?
Mai
Onu hiç görmedik.
Kyo
Doğru. Onu uzun süredir görmüyoruz. Çok sıradan bir isim kullandığı için onu unuttuö sanırım! Ama yinede, konuşma odasını yeni üyelere kaldı gibi. Daha fazla eğlenelim diye, yeni insanları getirmenin cezası.*
* 8. Kitapta, "eski üyeler", aralarına yeni kişileri alma karat veriyorlar ve "Shoro", "Saki", "Gaki" ve "Pure Water %100" konuşma odasına katılıyorlar.
Kyo
İsteselerde, istemeselerde, konuşma odasını yeni üyelere bırakıyormuşuz gibi görünüyor.
Mai
Hep, birlikte eğlenelim!
Mai
Gerçi şu an sadece uyumak istiyorum.
Kyo
Ah, saate bak! Başka şansımız yok gibi.
Kyo
O zaman yarın tekrar görüşelim. Uykusuzluk ve uyuşturucu cildin düşmanlarıdırlar.
Kyo
Bu arada, şehirde uyuşturucuyu yaymaya çalışan insanlar olduğunu duyudm…
Saika
Eczanelerden mi bahsediyorsun?
Shoro
O tarz bir uyuşturucudan bahsetmiyor, lol.
Kyo
…Neyse, sana daha sonra anlatırım. Eğer Tanaka Taro-san ve Setton-san'ı gerçek hayatta tanıyorsanız, lütfen konuşma odasına geri gelmeleri için onları ikna etmeye çalışın lütfen!
Kyo
Konuşma odaları, daha çok konuşacak kişi olduğunda daha eğlenceli!
.
.
.