DRRR!!!x9 - Bölüm 1: Muhbir

Mar 09, 2011 19:40


 
 

Ağustos başı, Tokyo'da bir yer

"Bu arabaya uzun zamandır binmiyormuş gibiyim."

Pahalı görünümlü bir arabanın arka koltuğunda otururup, sağ pencereden dışarıdaki şehire bakarken, Orihara Izaya bu cümleleri mırıldandı.

Genç adam, siyah bir tişört ve ince koyu bir ceket giyiyordu. Oldukça rahat bir şekilde arabadaki diğer adama döndü.

"Shiki-san'ın yüzünü görmeyeli çok uzun zaman olmuştu, çok nostaljik geldi."

"Öyle mi? Bana sanki daha dün görüşmüş gibi geliyor."

Gözleri, oldukça uzun ve keskin olan adam, boş bir tonla cevap verdi. Otuzlu yaşlarının ortasında ve anlaşması zor biriymiş izlenimi veriyordu.

Shiki'nin Izaya hakkında ne düşündüğünü yüzündeki ifadeye - ya da ses tonundan anlamak imkansızdı;

"Birilerinin iç organlarını deşmeye çalıştığını duydum. Şimdi iyi misin?"

"Ah, evet... Sanırım haberlere bile çıktım. Şükürler olsun ki, resmimi yayınlamadılar."

"Bunu sana kim yaptı?"

"O kişiyi bende arıyorum. Herneyse, iyi niyetli olmama rağmen benim kötülüğümü isteyen bir sürü kişi olduğunu itiraf ediyorum... Ama yinede, uzun bir süreden sonra beni görmek istiyorsunuz? Bana sadece bunu sormak istediğinizden emin misiniz?"

"Hem merakımı tatmin ediyorum, hemde bunu iş için soruyorum. Eğer, bizim şirketimiz altında çalışan bir muhbir öldürülmeye çalışılırsa, bize zarar vermeye çalıştıklarını düşünmem normal değil mi?"

Shiki kafasını kaldırıp, tavana bakarak bir soru daha sordu.

"Bu arada, Orihara-san, 'Nakura' isiminde birini tanıyor olabilir misiniz?"

Izaya, kendisinden genç olmasına rağmen, Shiki sorusunu oldukça resmi bir ifade ile sormuştu* Fakat, seçtiği kelimeler o kadar sertti ki, arabanın içindeki soğuk hava iyice buz tutmaya başlamıştı.

* Shiki, kendi çalışanları dışında herkesle resmi bir ifade ile konuşuyor, genellikle. Izaya ise Shiki ile konuşurken, kendine "Ore" demek yerine daha resmi bir kişi öznesi olan "Watashi"yi kullanıyor.

Diğer bir taraftan, Izaya ise, soruya her zamanki gibi cevap verdi;

"Nakura-san mı? Bu ismi mi, aile adı mı? Sanırım bu soyadı kullanan ilk okuldan birini tanıyorum. Hatta... sanırım aynı üniversiteye gitmiştik, ama..."

"Bu Nakura, patronumuzun torununa garip şeyler yapmasını söylemiş..."

"O kız, ilk okulda değil miydi? Tanrım, Ikebukuro oldukça sakin ve güvenilir bir yer olabilir ama kendisine kötü niyetli kişilerin yaklaşmasına asla izin vermemelisiniz. Nakura, bir kadın olabilir mi?"

Izaya, her zamanki gibi aklından geçenleri düşünmeden mırıldandı. Shiki bir kaç saniye sessiz kaldı

-ve hiçbir şey olmamışcasına "ana konuyu" değiştirdi.

"...Herneyse. Bugünlük bu kadar muhabbet yeter. Araştırmanı istediğim bir şey var. Biz, şuan dikkat çekecek bir haraket yapamayız, ve sıradan bir dedektif tutmak böyle bir görev için oldukça tehlikeli.

"Zaten daha küçük bir şey için beni aramayacağınızın farkındayım. Eğer durum, olabilecek en kötü noktaya gelirse, beni feda etmek her zaman Awakusu şirketi için en kolay seçenek olacaktır."

Izaya'nın sözlerindeki iğnelemeye aldırmaksızın, Shiki konuşmasına devam etti.

"...'Amphisbaena.' Bu isim sana tanıdık geliyor mu?"

Izaya ise, bu garip kelime karşısında tereddüt etmeksizin cevap verdi.

"Amphisbaena... Libya'da yaşadığına inanılan efsanevi yılan. Zehirlidir ve yan yana iki kafası olduğu söylenir. Yıllar içerisinde tasviri, sadece  şiirler içerisinde kullanılır hale gelmiştir. Tabi ki, Aristokrat Batılı Ailelerin, aile simgesi olarakta kullanılmıştır."

"... Öyle mi? Ben daha önce hiç duymamıştım. Tek bildiğim batı mitolojisinde ejdaramsı bir varlık olduğuydu."

"Sanırım, bu çok az insanın bildiği bir varlık. Japonya'da ki en az bilinen efsanevi varlıklardan biri... Bu arada, bu ismin yapmamı istediğin, iş ile bir ilgisi var mı, Shiki-san?"

Izaya konuşmayı, kendi varsayımları üzerinden yönlendiriyordu. Shiki, soruyu kafasıyla onaylayarak konuşmaya devam etti.

"Ampisbaena isimli bir organizasyon var... ya da belki de gece klübü demeliyim? Neyse, bu isimde bir organizasyon, bir yer altı kumarhanesi işletiyor."

"Ah, anladım. Bu ismi, Awakusu Ailesi tarafından kontorl edilen kumarhaneler arasında olduğunu hatırlamıyorum."

Izaya, bunu sanki şehirdeki Awakusu Şirketi ile bağlantısı olan bütün şirketleri biliyormuşcasına söyledi. Shiki ise, bunu ne onayladı ne de red etti. Hatta, Izaya'nın kendinden emin oluşundan rahatsız olamayarak, konuşmasına duygusuz bir tonla devam etti;

"... Bugünlerde bir şirket kurmanın ne kadar zor olduğunu biliyorsundur, Orihara-san. Dışarıdan yasal olarak görünebiliriz, ama biraz araştırıldığında ve arkasından Awakusu ismi çıktığında izin almamız imkansız. Apartmanlarda kurulan, kumarhaneler farkı, gerçi... neyse bu  konuyu kapatalım.

Shiki bir nefes aldıktan sonra, tekrar konuşmadan önce Izaya'nın gözlerine baktı.

"Eğer bizim bölgemizde ise ve bizim tarafımızdan kurulmamışsa, polislerimiz onları bizim himayemize girmezlerse, yaptıkları ilegal işleri bildirmekle tehdit ederler. Fakat, bu kumarhanenin yerini bulmakta zorlanıyoruz."

"Nasıl yani?"

"... Uzun bir zamandır yer altı kumarhaneleri de 'sadece üyeler girebilir' politikasını uyguluyor. Ama bunun hakkında konuşan çoğu kişi bunun doğru olduğuna inanmıyor. Bizde inanmıyorduk, haraç aldığımız kumarhanelerdeki üye sayısında göz ardı edilemeyecek sayıda bir düşüş  olduğunu görene kadar... "

Shiki'nin söylediklerine göre Awakusu Şirketi, "Amphisbaena'nın" varlığını kumarhaneleri iyi iş yapmamaya başladığında kabul etmiş.
Bir müşterileri ile temasa geçip, kendilerini "Amphisbaena'ya" götürmesini istemişler - fakat gittikleri yer, kiralanmayı bekleyen boş bir apartman dairesi olmuş.

Müşteriden daha fazla almak için çeşitli yollara başvurduklarında, onunda kendileri gibi hiçbir şey bilmediğini fark ettiler. Müşteri oraya, sadece bir gün "nerede parti yapılmalı" konu başlıklı bir mail aldığı için, gitmeye karar vermiş. Mailin içeriğinde kumardan bahsedilmiyormuş. Genelde, ev sahipleri evlerinin, kumarhane veya parti gibi etkinlikler için kullanılmasını izin vermezler - ama burada fiş-para ya da para - fiş kullanılmıyordu.

"Ah, yani fişleri başka bir yerde bozduruyorlar öyle mi? Kulağa bir eğlence merkezinde kupon toplayarak hediye almak gibi geliyor."

Izaya, Shiki'nin söylediklerini dinledikten sonra hafifçe gülümsedi.

Shiki ise, anlattıklarının anlaşıldığını düşünerek, Izaya'nın gülümsemesine karşılık vererek konuşmasına devam etti;

"Fişleri, paraya geleneksel yöntemlerle çevirmiyorlar. Sanırım bir IC kart sistemi gibi bir şey kurmuşlar. Dışarıdan bakınca, oynamak için para gerektirmeyen basit bir oyun oynuyorlarmış izlemini veriyor."

"Doğru."

"Eğer polis biz olsaydık, o maili atan kişiyi tespit eder, bu olaylara bir son verirdik... ama işler mail adresini takip etmeye çalıştığımızda daha da karmaşık bir hal aldı. Mail adresinin yollandığı proxy ağı, başka bir ülkeye ait ama, başka deniz aşırı bir ülkedeki proxy sağlayıcı ile iletişime geçmemizi gerekterecek kadar da önemli değil..."

Shiki sessizce omuz silkti, ama sözleri sessizce havada kaldı.

Her ne kadar Shiki, konuşma tonuyle Izaya'ya defalarca haddini bilmesi gerektiğini hatırlatsada, Izaya;

"Ama bana söylediklerinden anladığım kadarıyle, işlerini yapma tarzları oldukça cesur ya da... çok acemice mi demeliyim? Bu fişsiz kumarhane işi yani. Eğer müşteri kaybederse, ödememek için her türlü bahaneyi kullanabilir. Sistem hatası gibi."

"Kesinlikle. Ama, sanırım bunun olabileceğini göz önüne alarak önlemlerini almışlardır, herhalde... 'Amphisbaena' ile başla sorunlarımızda var. Yaptıkları şeyler bize çok iş çıkartıyor. Sadece şanslarını değil - hayatlarını da riske atıyorlar, ama hala bunun farkına hala varmadılar."

"Yani kısacası, onları ortadan kaldırmana yardımcı olabilecek bir şeyler bulmamı istiyorsun? Doğru mu anlamışım?"

Izaya bunu sorduğunda, konuşmanın başından beri hiç olmadığı kadar mutlu görünüyordu. Shiki, ise Izaya'yı duymazdan geldi.

"İlginçtir ki, bizimle bildiklerini paylaşan müşterimize, daha sonra ulaşamadık. Kendilerini bizden saklamak istedikleri için ve bizimde onları aradığımızı anladıkları için, stratejimizi biraz değiştirmemiş gerekiyor."

"Bu yüzden, gözünü bile kırpmadan feda edebileceğin, beni tutuyorsun."

"Sadece bölgemiz ile ilgili değil - öyle olsa bu kadar işin üstüne gitmezdik. Eğer Medei Grubunun bölgesinede girerlerse işler çok daha korkunç bir hal alabilir. Hiç değilse, bu grubun yakuza destekli olup, olmadığını bilmemiz gerekiyor. Öteki türlü bütün gruplar birbirlerinden şüphe etmeye başlayacaklar."

Bir süre sessiz kaldıktan sonra, Izaya'ya dönerek;

" - Yani senden, onların nasıl insanlar olduklarını öğrenmeni istiyoruz."

♂♀

Birkaç dakika önce, Tokyo'da bir yol

-D-Dur bir dakika, konuşalım.

Siyah bir sürücü biçimindeki şeyin elinde tuttuğu telefonda bu cümle yazılıydı.

Sürücü, farı ve plakası olmayan bir motorsiklet kullanıyordu. Motorsikletin gövdesi, sürücünün giydiği kıyafet gibi, yansıyan bütün ışığı emermişcesine, simsiyahtı. Hatta, tekerlekleri ve metal olması gereken kısımları bile simsiyahtı.

Fakat, bu gerçek olmayacak kadar fantastik motorsikletin önünü, bir grup insan kapatıyordu-

-sonuçta, gördükleri şey; her gün görebildikleri bir şey değildi.

"Yine ne var? ... En sonunda ciddi olduğumuzu anlayabildin mi? Avukatını çağırmaya hazır mısın?"

Beyaz motorsikletleri ile kalabalığa sınır çizen polislerin önünde duran adam, sürücüye galip bir şekilde gülümsedi. Kara Motorsikletin sürücüsü ise, titreyerek tekrar telefonuna bir şeyler yazmaya başladı.

-A-Araştırdım. Tokyo'da atların farları olması gerekmiyor ve atlar küçük motorlular kategorisine giriyor. Trafik ışıkları yasasında ise, inekler ve atların bu gerekliliklere uyması gerekmediği yazıyor!!

"Ah, demek biliyordun."

-'Biliyordun' ile ne demek istedin...? Seni adi polis! İki yüzlü! Hilekar!

En sonunda bir açığını bulduğunu düşünerek, sürücü Beyaz Motorsikletliler'in lideri Kuzuhara Kinnosuke'nin yüzüne bu gerçeği vurmaya başladı. Kuzuhara Kinnosuke ise, daha fazla sırıtmaya başlayarak;

"Anlıyorum. En sonuna kadar bunun bir at olduğu konusunda inatçı olmaya devam edeceksin." dedi.

-Anlayabilmene sevindim.

Belki de inanmıyordu. Sürücü bunu düşününce biraz duraksadı. Kuzuhara ise, aksine ciddi bir iade ile konuşmaya devam etti;

"Tamam peki, diyelim ki; senin dediğin gibi küçük motorlu kategorisinde olan bir at kullanıyorsun. O zaman araba şeridinde ne işin var?"

-Ne?

"İki tekerlekli araçların hangi şeritlerde kullanılması gerektiğini anlatan kuralları okumadın sanırım?"

-Şey... Ben...

Sürücü, içinde bulunduğu durumda kendini kurtabilecek hiçbir şeyin olmadığını fark etti. Telefonuna yazdığı "..." lar ile kendine biraz zaman kazandırabileceğini düşündü.

"Herneyse, şuradaki tabelayı görüyor musun?"

Kuzuhara, hız sınırının 30 olduğunu söyleyen tabelayı gösterdi.

"Motorsikletler bile hız sınırını aşamazlar, bunu biliyorsun değil mi? Bizde kaçarken ne kadar hızlı olduğunu biliyor musun peki?"

-...?!

Sana 5 dakikadır durmanı söylüyordum. Beni bu kadar uzun süre görmezden gelme cesaretini nerden aldığını bilmiyorum... şimdi bana kimliğini veri- Hey, hey dur!"

Kuzuhara cümlesini bitirmeden, Kara Motorsiklet sessizce kaçmaya başlamıştı.

Hiçbir motor sesi çıkarmayan motorsikleti takip eden trafik polisi, yine korkusuzca görev başına koyuldu.

-Takip ettiği şeyin gerçek bir canavar olabileceğini aklında tutarak.

♂♀

Celty Sturluson bir insan değildi.

İskoçya veya İrlanda'da, ölüm getireceğine inanılan bir dullahandı.

Ölülerin evine giderken kafasını yanında taşır ve kafasız bir atın çektiği bir at arabası kullanırdı. Eğer insanlar kapıyı açacak kadar düşüncesizlerse, üstlerine bir kova kan boşaltırdı. Avrupa'da ise, ölümün habercisi bansheeler olarak bilinirlerdi.

Bazı kültürlerde, dullahanların dünyaya düşen periler olduğuna inanılırdı. Celty, ise bunun doğru olup olmadığını bilmiyordu.

Belki de biliyordu.

Ama sadece hatırlayamıyordu.

Ana vatanında kafası, kendisinden çalındığında anılarını kaybetti. Bugün Ikebukuro'da olmasının nedeni ise, kafasının varlığının Japonya'da olduğunu hissetmesi yüzünden.

Bu şehre geldiğinde, kafasız atı, bir motorsiklete, üniforması ise bir sürücü takımına dönüştü.

Ama ne kafasını ne de anılarını bulabildi.

Kafasını kimin çaldığını biliyordu.

Kafasını ondan saklayan kişinin de kim olduğunu biliyordu.

Ama yinede, kafasının nerede olabileceğine dair hiçbir fikri yoktu.

Celty için, hayat olduğu gibi güzeldi.

Günlerini, onu seven ve olduğu gibi kabul eden kişiler ile geçiriyordu.

Eğer bu hissettiği gerçek mutluluksa, o zaman hayatına bu şekilde devam etme konusunda oldukça kararlıydı.

♂♀

Tokyo'da bir yer, lüks bir araba

Gerçeği bilmeyenler için dışarıdan bakınca normal biriymiş gibi görünen, Kafasız Sürücü, Izaya ve Shiki'nin arabasının yanından geçti.

Izaya'nın gözleri, onu takip eden Beyaz Motorsikletlileri takip etti. Neşeyle gülümseyerek;

"Polislerimiz yine her zamanki gibi çok çalışıyorlar. Artık rahatlayabilirim. Tokyo hala güvenli bir yer." dedi.

"Şu beyaz motorsikletli polis geldiğinden beri, kuryeciye iş yaptırmak neredeyse imkansız hale geldi."

"Kuzuhara Kinnosuke. Kuzuhara ismi, size çok tanıdık geliyorduk, değil mi?"

"…"

"Yakuzalara karşı çalışan Kuzuhara Yumeji'ydi değil mi? Kine-san'ın Awakusu Şirketin'den kovulmasına o neden olmuş diye duymuştum...*"

*DVD7 nin içinden çıkan röportajlarda, Izaya ve Shizuo'nun aralarında çıkan en büyük kavgalardan birini Awakusu şirketindeki Kine-san, durdurmuş. Izaya'nın Awakusu Şirketi ile çalışması ise bu olaydan sonra başlamış.

Izaya'nın konuşması, Shiki'nin sessizleşmesine neden oldu.

"Çok fazla merak, yılanı bile öldürür, muhbir."

Shiki ilk kez, kendinden 12 yaş küçük bir iş arkadaşı ile konuşurken resmi konuşmaya bir son vermişti. Fakat, Izaya'nın açtığı konu Shiki'nin yüzünde hiçbir rahatsızlık ifadesi yerleştirmemişti - aksine gülümsüyordu.



"O, kedi değil midir, Shiki-san?"

"Batıda, kedilerin dokuz canlı olduğuna inanıyorlar... ama yılanlar ölümsüzlüğün ve gençliğin simgesi, değil midir?... Tıpkı senin gibi. Sürekli eski derinden sıyrılıp, yeniden hayata geri dönüyorsun. Ne kadar ağır dövülsen ya da bıçaklansanda..."

"...Düşündüğümden daha çok şey biliyorsun, Shiki-san. Manga falan mı okuyorsun yoksa?"

Shiki, muhbirin iğnemelemesine aldırmaksızın, konuşmasına devam etti.

"Senin ne bilip, ne bilmediğin ile ilgilenmiyoruz, muhbir. Bizim için önemli olan tek şey çeneni kapalı tutup tutmayacağın... hepsi bu."

"Tamam bunu aklımda tutacağım."

"Merak, kediyi dokuz kere öldürebilir. Ama 'fazla' merağın, cezası öte yandan, daha uzun olur ve daha fazla can yakar... söylemek istediğim bu, Muhbir."

"..."

Bir dakikalığına arabanın içinde ikiside sessiz kaldı.

"Peki, iş hakkında konuşmaya devam edelim mi?"

Shiki'nin yüzü ifadesiz bir hale büründü. Sessi tekrar duygusuz ve mekanikal bir tona büründü, sanki az önceki konuşma hiç yapılmamış gibi.

"Amphisbaena hakkında bildiğimiz tek bir şey var."

"Nedir?"

"Akabayashi'yi biliyorsun değil mi? O da bizim yanımızda."

Izaya'nın sorusuna yanıt olarak Shiki, eskiden çok ünlü olan sokak dövüşçüsü olan ama artık Awakusu Şirketi'nin kurucularından biri sayılan bir isim söyledi.

"Evet. Jyan Jyan Jyan'ı o kontrol ediyordu değil mi? Çok sert bir dövüşçü olduğunu duymuştum ama artık onunla anlaşmanın oldukça kolay olduğunu söylüyorlar?"

"Kim bilir. Belki de sadece dişlerini saklıyordur. Sen bir muhbirsin. Herkesin iyi diye bahsettiği şeyin ne kadar doğru olup olmadığını senin bilmen gerekmez mi?"

"Haklısın... Pek, Akabayashi-san'a ne olmuş?"

Izaya, silik bir şekilde gülümsedi. "Çok fazla" meraklı gözleri ile Shiki'nin cevap vermesini bekledi.

"Bıçaklandığın dönem sen ortadan kaybolduğun dönemlerde, Orihara-san, birkaç gençle başı belaya girdi. Ev yapımı uyuşturucu satan birkaç üniversite öğrencisi, küçük şerefsizler... Akabayashi, akıllı bir adam olduğu için tek seferde olayı halledebildi, bu iyi bir şey, ama hala bu işin başında kimin olduğunu bulamadık."

"Onlarında 'Amphisbaena' dan olmalarından mı şüpheleniyorsunuz?"

Izaya, Shiki'nin bir sonra ne söyleyebileceğini tahmin edebilmek için elinden geleni yaptı. Fakat yanılmıştı.

"Hayır... ama Amphisbaena çalışanları ile başlarının belaya girmiş olması mümkün."

"Ne?"

"Uyuşturucu satıcılarından birini yakaladık. Görünüşe göre patronları ona 'Amphisbaena'yı bul' demiş. Patronununda ne kadar işe yarayacak bilgi bildiğini bilmiyoruz."

"Anladım. O uyuşturucu satıcılarını araştırmakta işimin bir parçası mı?"

Bu normal bir soruydu, ya da en azından kulağa öylemiş gibi geliyordu.

Ama Shiki, kafasını sessizce sallayarak; Izaya'ya bir zarf uzattı.

Izaya, zarfı aldı. Zarfın içinde 10,000yen lik birkaç deste vardı. Zarfı kapatıp, çeketinin içindeki ceplerden birine koydu.

Izaya'nın parayı kabul ettiğinden emin olduktan sonra Shiki, Izaya'nın sorusuna cevap vermeye başladı.

"Uyuşturucu satıcılarını biz kendimiz araştıracağız, bu konuyla senin ilgilenmene gerek yok. Fakat, eğer senin 'Amphisbaena'yı' araştırdığını öğrenirlerse, senin peşine düşme ihtimalleri var. Lütfen gerekli önemleri al."

Izaya, Shiki'nin son sözlerini duyduktan sonra, bakışlarını düşürdü sanki bütün konuşma onun için anlamını yitirmiş gibi - ama aniden,  Shiki'ye hala konu ilgisini çekiyormuş gibi bir soru sordu.

"Kendiniz nasıl araştıracaksınız?"

Cevap olarak sadece Shiki'nin bir anlam taşıdığına inandığı gülümseyişi ve sert bir cevap aldı.

"Muhbir, çok fazla merak..."

"Biliyorum, biliyorum. Daha fazla bir şey sormayacağım. Bilmem gerektiğinde, sormadan öğreneceğim."

"..."

"Yılan kabayaki*si olmak için çok erken olduğunu düşünüyorum."

*kabayaki: tatlı soya sosu ile kızartılmış deniz yemekleri için kullanılan bir terim.

Birkaç dakika sonra, araba Ikebukuro'daki belirli bir noktaya gelir.

Araba, yol kenarında durunca Izaya, sağ elini ceketinin cebine, diğer eliylede kapıyı açmak üzere kapı koluna koydu.

"Bu arada, beni hep aldığınız noktaya bırakırdınız. Bugün, değil ama?"

Genç adam, Awakusu Şirketi'nin kurucularından biri ile konuşuyor olmasına rağmen hiç tedirgin görünmüyordu. Shiki, sorusuna cevap verirken her zamanki gibi ifadesizdi.

"Neden mi? Çok basit. Seni burada bırakıyorum çünkü bir dakika sürecek."

"?"

Shiki'nin ne demek istediğini anlamaya çalışırken Izaya kapıyı açtı-

Karşısında bir kız duruyordu.

"..."

On iki yaşından çok daha büyük görünen kızı gördüğünde, Izaya nerede olduğunu hatırladı.

Koca harflerle "RAKUEI GYM" yazan tabelayı gördü. İçerideki, tekmelenen kum torbalarının sesi dışarıdan bile duyulabiliyordu.

Izaya sessiz kaldırken, Shiki; Izaya'nın arkasından konuştu.

"Patronumuzun torununu burdan almam gerekiyordu."

Shiki'nin sesini duyunca, Izaya'nın gözleri önünde duran kıza odaklandı.

Çantasında, karate kıyafetlerini taşıyan kızı, Izaya daha önce görmüştü.

Awakusu Akane.

Kurduğu komple teorilerinden sadece birince, Izaya bu kızı Heiwajima Shizuo'yu öldürmeye ikna etmişti.

Shiki'nin keskin gözleri, Izaya'yı gördükten sonra Akane'nin yüzünde oluşan şaşkın ifadeye odaklanmıştı.

Fakat, Awakusu Akane, Izaya için daha önce gördüğü basit bir kızdı - sadece basit bir kız.

"Merhaba, sanırım biz tanışmadık! Sen Awakusu Akane-chan'sın değil mi?"

Izaya, Awakusu Şirketi'nin yöneticisinin torunun ismi herkes tarafından bilinen bir isimmiş gibi normal bir şekilde konuştu.

"Ne? Ah, ... evet!"

Akane, Izaya'ya her an saldırmaya hazır bir ifade ile bakıyordu- ama arabada Shiki'yi gördüğünde, Izaya'ya rahatça cevap verdi.

Gözleri hala Shiki ve Izaya'da olan Shiki ise;

"Küçük Hanım, bu adamla daha önce tanıştınız mı?" diye sordu.

"Hayır, şey benim ismim Awakusu Akane. Tanıştığımıza memnun oldum!"

Kız gergin bir şekilde bir şeyler mırıldandı. Büyük bir ihtimalle daha önce hiç görmediği biri ile tanışmak onu germişti.

Shiki, Akane'nin yalan söylemediğinden emin olduktan sonra Izaya'ya döndü.

"İş konusunda... sana güveniyoruz."

"Evet. Şimdi izninizle. Hoşçakalın."

Izaya, Akane'nin kafasında hafifçe birkaç kez vurduktan sonra yanından yürüyerek uzaklaşmaya başladı.

Akane, ise ilk kez tanıştığı adamın yüzüne merakla baktı, ama daha arabanın kapısını kapatmadan neye benzediğini unutmuştu.

-Shiki-san oldukça zeki.

Izaya, arabanın uzaklaşmasını izlerken kendi kendine mırıldandı.

-Akane-chan ile birebir tanışmamak doğru bir karardı.

Akane'yi Shizuo'yu nasıl öldürmeye ikna ettiğini hatırladığında, kendiyle gurur duyarmış gibi gülümsemeye başladı.

Akane'ye kendisini "Izaya" olarak tanıtan zavallı adamı hatırladığında-

En sonunda Izaya'nın gülümsemesinde bir samimiyet vardı.

Kedilerin birbirleri ile oynayışını izleyen bir kedi sever gibi gülümsüyordu.

Konuşma Odası

.

.

.

Konuşma odasında kimse yok.

Konuşma odasında kimse yok.

Konuşma odasında kimse yok.

Pure Water 100%-san konuşmaya katıldı.

Pure Water 100%
Düşündüğüm gibi, gün içerisinde burada kimse yok.

Pure Water 100%
Herkes meşgul mü?

Pure Water 100%
Burası oldukça boş...

Pure Water 100%
Ah bu arada, Kanra-san, Setton-san, Tanaka Taro-san, Bakyura-san, Saika-san, Kyo-san ve Mai-san hep burada konuşuyorlar değil mi?

Pure Water 100%
Acaba gerçekte nasıl arkadaşlarsınız merak ediyorum.

Pure Water 100%
Birbirlerinizi gerçekten tanıyor musunuz? Ya da sadece internetten mi konuşuyorsunuz. Öğrenmeyi çok isterim.

Pure Water 100%
Beni buraya Kyo-san çağırdı. Ben gerçek hayatta Kyo-san ve Mai-san ile arkadaşım. Ama o ikisi bana bu konuşma odasında, kimin kim olduğunu söylemiyorlar. Belki de buradaki hiç kimse birbirini tanımıyordur.

Bakyura-san konuşmaya katıldı.

Bakyura
Beni çağırdığını duydum ve geldim.

Pure Water 100%
AAAAH?! İnanılmaz, en başından beri burdamıydın?

Bakyura
Kızlar olduğu sürece,

Bakyura
Serseri çocuk heryere bakacaktır!

Pure Water 100%
Kız olduğumdan nasıl emin olabiliyorsun? İnternette kendimi erkek olarak tanıtıyor olabilirim.

Bakyura
Aynı mantıkla,

Bakyura
Shoro-san ve Gaki-san da kız olabilirler.

Pure Water 100%
Anladım. Kimse, kiminle konuştuğunu bilmiyor.

Pure Water 100%
Ama eğer Shoro-san bir kızda, online - offline hali oldukça farklıdır, lol

Bakyura
Fark, çok "moe"

Pure Water 100%
Ah, Bakyura-san, sende "moe" gibi kelimeleri kullanan insanlardan mısın?

Bakyura
Kızlarla konuşmamı sağlayacağı sürece her türlü kelimeyi kullanacağım.

Pure Water 100%
Ama gerçekten en başından beri konuşma odasında mıydın?

Bakyura
Hayır,

Bakyura
Biri online olduğunda bana bildiren bir program kurdum.

Pure Water 100%
İnanılmaz! Bu konuşma odasına bağımlı mısın?

Pure Water 100%
Ah, bana bu konuşma odasındaki birinden hoşlandığını söyleme! Ah, hayır olamaz! Bakyura-san'ın kız arkadaşı Saki-san!

Bakyura
Neden bahsettiğin hakkında hiçbir fikrim yok.

Pure Water 100%
Hadi ama! İkinizin konuşmalarından çok rahat anlaşılabiliyor! Gerçekten anlamayacağımızı mı sandın?

Bakyura
Sessiz kalma hakkım var.

Pure Water 100%
Haklısın. Daha fazla soru sormayacağım.

Pure Water 100%
Yani bu konuşma odasında, gerçek hayattan tanıdığın arkadaşların mı var?

Bakyura
Hayır, hayır

Bakyura
Boşver.

Bakyura
İnsanların gerçek hayatta ne yaptıklarını merak etmenin sana bir yararı olduğunu sanmıyorum.

Pure Water 100%
Çok ciddisin, Bakyura-san. Merak etmiyor musun? İnternette konuştuğun insanların kim olduğunu.

Bakyura
Belki onları, gerçekten tanırsam pişman olacağım?

Bakyura
Buradaki, insanlarla iyi anlaşıyorum diye,

Bakyura
Onları gerçek hayatta da tanımam gerekmez.

Bakyura
Bye -

Bakyura-san  konuşmadan çıktı.

Pure Water 100%
Çıktı.

Pure Water 100%
Ama bazen insanları gerçekten merak ediyorsun.

Pure Water 100%
Bu arada, Tanaka Taro-san da uzun zamandır konuşmalara gelmiyor.

Pure Water 100%
Tanaka Taro-san, eğer bu mesajı görürsen lütfen geri gel☆

Pure Water 100%
Merhaba demeniz gereken yeni kişiler var!

Pure Water 100%
Bende çıkıyorum, hoşçakalın!

Pure Water 100%-san konuşmadan çıktı.

Konuşma odasında kimse yok.

Konuşma odasında kimse yok.

Konuşma odasında kimse yok.

.

.

Pure Water 100%, 8. kitapta konuşma odasına katılan yeni karakterlerden biri. Kim olduğu hala açıklanmasa da, Kuronuma Aoba olduğunu var sayıyorum.

Bakyura = Kida Masaomi

Kanra = Orihara Izaya

Tanaka Taro = Ryuugamine Mikado

Saki = Saki

Saika = Anri

Setton = Celty Sturluson

Kyo ve Mai = Orihara Mauri ve Kururi. diye hatıtlıryorum DX

drrr!!!x9, türkçe çeviri: durararara!!!, durarara!!!

Previous post Next post
Up