Oct 29, 2009 13:05
Karnıbahar ograten:
Mevsim sebzelerinin en sevilmez olanı pis kokulu karnıbaharı lezzet içinde yemek için;
4-5-6 ( kararınca ) patates soyulup haşlanır.
Başka bir tencerede karnıbahar haşlanır.
Sebzeler haşlanınca beşamel sos pişirilir.
Beşamel sos için;
İki dolu kaşık un iki dolu kaşık yağ ile kavrulur.(Kuru olmayacak, unu hafif sulu bırakacak kadar çok yağ olmalı.Un helvası yapmıyoruz...) Yağ pembemsi olup lezzetli bir koku saldığında üstüne yarım litre veya biraz geçkin süt eklenir ve top top olmaması için sürekli karıştırılır. ( olsa da takmayın kafaya, blenderdan geçirin olsun bitsin) İçine tuz karabiber eklenir. Ilınırken iki yumurta kırılır ve ne şahane olduğuna bakılır.
Haşlanmış patatesler cam bir tepsinin kenarlarına dizilir. Eğer çok büyüklerse ikiye kesebilirsiniz.
Patateslerin ortalarına daha küçük parçalara koparılmış karnıbaharlar yerleştirirlir.
Üstlerine kıyılmış maydanoz serpilir ve bolca beşamel sos dökülür.
Rende kaşar ile sosun üstü kaplandıktan sonra kızarıncaya kadar fırına verilir.
Ev halkı arasında "Kardeşim biz inek miyiz nedir bu sebze durumu?" diye söylenen densizler varsa bu yemeğin yanına kalın Alman sosislerini ızgara yapmak, ya da güzel bir bonfileyi sade hafif yağda hazırlamak pek hoş oluyor. O koca kafalı kişi hala söylenecek bir şey buluyorsa ve sebzesini yemiyorsa spatula eşliğinde dövülebilir pek ala. Gerisi sizin yaratıcı gücünüze kalmış...
Daha sonra keyfim olduğunda bu menüye ekleyebileceğiniz güzel bir cheesecake tarifi de veririm...
Sağlıcakla kalın.
Prens gün geçtikçe çok sıkıcı bulduğum yaratıcı gücü sıfırlanmış, yaşam kavgası içinde kaybolmuş, çeşitli ego patlamaları yaşayıp aslında ne hissettiğini bir türlü keşfedemeyen " iş adamı " haline giriyor. "Şimdi çalışmazsam ne zaman çalışırım?" diyor kendince haklı olarak. Haklı aslında. Bundan sonra belki bir ev alacaklar, çocukları filan olacak, okula gidecekler, eh belki karısı eskisi gibi çok çalışamıyacak, ailesine bakacak, tatile çıkmak isteyecekler, çocuklar baleye gidecek, at binecek, arkadaşlarını barbekü yapmaya çağıracaklar, bilmem kaçıncı evlilik yıldönümünü kutlayacaklar, derken derken bu koşturma hiç bitmeden devam edecek. Günün birinde aile büyüklerinin masraflarını karşılamaları gerekecek. Belki birisinin sorunu olacak psikoterapiye gidecek. Bali'ye ya da Vietnam'a çocuklu gidilmez daha güvenli bir tatil köyü seçelim, şöle yeni moda "doğal" birşey olsun ama diyecekler. Ohoooo..... Ve birden bir bakacak hep iş ve para konusu gündemde. Hayat bu olmuş. Belki eğer şanslı ise ve karısı ucundan müsade ederse ( bu müsade izin almak gibi olmuyor, bir kadın bir adamın hayatını istediği gibi kontrol edebilir hiç çaktırmadan şekerim) haftada bir iki saatini eskiden kalmış ve bir türlü geliştiremediği bir hobisine ayırmış da üstelik bununla böbürleniyor. Belki canı deli gibi çapkınlık yapmak istiyor; hayır ben daha ölmedim! diyebilmek için. Çocuklarını çok seviyorsa hayatın anlamını onlara yüklemiş olabilir. Belki çok iyi bir adamdır çocuklarını seyretmek Onun tek zevki olarak kalmıştır. Eh az birşey değil bu. İyi bir şey. Peki benim hayran olduğum o yaratıcı adam nerede? Ne olmuş kafasından geçen binbir şeyi merak ettiğim, yüzlerce şeyi algıladığını düşündüğüm biricik prense? Yok mu olmuş adam olayım diye uğraşırken? Böyle mi bitmiş her şey. Bir dümbük gibi.
Dün danışmanım Andrew ile görüştüm. Ne konuşacağımı bilmiyorum zaten ne var ki derken, bir baktım anlatacak şeyler birikmiş. O da kendi tecrübelerinden örnekler verdi ve konuşmak çok hoş oldu. Çok çok çok zevk alıyorum yoga yapmaktan. Çok çok çok zengin bir şey bu. Umarım başka koşuşturmacalar peşinde olmak zorunda kalmam da hep bununla uğraşabilirim. Bizim kocanın hayırsız babası kocayı çok sıkıştırıyor bu aralar. Adamcağızın canı çıktı. Ve çok üzülüyorum Onun için. Yine yardım olsun diye çalışsam ve yükünü hafifletsem iyi olur aslında. Ama istemediğim bir işte çalışmak korkunç geliyor. Keşke şu yoga, ya da yoga okulu ortamından biraz para kazanacak bir şeyler bulabilsem. Dur bakalım. Yarın yeni bir gün.
Kundalininizi uyandırın hayata bir de öyle banın.