Oct 09, 2010 22:45
sevmiyorum kardeşim. benim içime böyle hüzünlü romantik vs duygular vermiyor "bkz:içine duygu vermek". yağmurun sesi bana dinlendirici gelmiyor, kapali hava "niyeyse hoşuma gidiyo" değil kesinlikle. yapraklar sararmış, renk cümbüşü olmuş.. sevmiyorum işte..
küçükken birinin bana en sevdiğim mevsimi sorduğunu hatirliyorum. kışta doğdum, karda oynamayı severim, kış deyince çocukluğumdan gözüm önüne karla egilmiş çam ağaçlarından bir orman geliyor. öyle bir yerde oturuyorduk. cevap olarak kış diycem, ama hayır. yaz inanılmaz çekici, kum, deniz, güneş.. denizde oynamak kadar sevdiğim birşey yok.. sıcak kumun ayaklarının altındaki hissi.. güneş geç batar.. akşamlar ılık... herşeyden de öte ortalık aydınlık. hem kışın, hem yazın. kışın etraf bembeyazi geceleri bile gökyüzü pembe. yazın ise siyah beyaz, ağaç gölgeleri ama delik delik felaket bir aydınlık var..
baharı ayrı seviyorum, herşey acı yeşil, ağaçlar çiçekli.. hava serincene ama ne donduruyo ne yakıyo.. aydınlık.
karar veremediğimi hatırlıyorum. ama şunu da hatırlıyorum, bir tek sonbahardan nefret ettiğimi biliyordum.
yağmur, çamur, soğuk vs... tamam zaten yağmura asla katlanamayan bi insanım ama asıl söylemek istediğim NİYE bunu diğer bir çok insan gibi "ay ne romantik" bulmadığım.
durumlara duygular iliştiriyoruz, ataçla birbirine tutturuyoruz, koşullanıyoruz. yağmur niye romantik? aslında hiç değil. bk gibi bişi. hani lazım tabi, kesinlikle lafım yok. doğa olayı olarak da muhteşem. su var, yukardan düşüyo filan.. bilimsel anlamda fantastik, bak sen şu dünya ananın işine.. ama bunlar romantik şeyler değil. yağmur romantik, çünkü filmlerden öyle öğrendik. resmen budur olay. başka birşey değil. ben zaten hüzünlenmeyi seven bir insan değilim, rakı açalım üzünçlü şarkı çalalım filan.. gelemem. rakı açalım oynak birşeyler çalalım.. niye hüzünlenelim durduk yere.. coldplay filan da hiç sevemedim aynı sebepten.. neyse seveni anlıyorum da ben kendimden bahsediyodum.. ben ben ben...
BEN sevmiyorum. Hüzünü hazanı sevmiyorum. Kapalı havayı o yüzden hiç sevmiyorum.
"Yağmur" - "film romantizmi" ilişkisine gelince;
Kendisi bir pozitif bilim olan psikolojinin, yaptığı deneylerle ispatladığı üzere, insanlar ortalama konforu yakaladıkları durumların dışına çıktıklarında aralarında daha güçlü bir bağ oluşuyor. pozitif bilim dedim bak şimdi "yok öyle birşey" demek için deneyle, ispatla gelmen lazım. Bu yüzden askerlikte kurulan arkadaşlıklar en sağlam arkadaşlıklar oluyor. Benzeri şekilde, flörtünüzle kafede kahve içerken muhabbet ederken konfor bölgeniz içindesiniz ama yağmur bastırıp ikinizde ıslandığınızda, kaçacak delik arayıp köşelere filan ıslak ıslak büzüştüğünüzde, konfor alanının dışında çıktığınız için, "birşey paylaşmış" gibi hissedip daha sıkı bir bağ kuruyorsunuz. al işte.. bu kadar da romantizmden uzak, kimyasal, bilimsel bir durumdur bu.
yani dünyanın en romantik yağmurlu - sonbaharlı filminde bile yağmur konfor kaçırıcıdır. eğer gülerek yağmur altında dans eden filan çift görüntüleri gözünüzün önüne geliyorsa "ayh ne kadar çılgınız, bu konfor dışı durumdan bile tad alıyoruz" iması taşıyan bir sahne izlediğinizi hatırlatmak isterim.
yağmur rahatsız edicidir. ıslaktır. iliğinize işler, makyajınız akar, üşürsünüz. karı silkelersiniz ama sudan kurtulmak kolay değildir. donunuza kadar ıslatır. sigaralarınızı, kitaplarınızı harcar, ziyan eder. yere düşse çamur olur, paçanıza yapışır.
şartlanamadım ben. hüzünden zevk almayı romantik bulmaya şartlanamadım. yağmuru romantik birşey gibi görmeye şartlanamadım. ben sadece üşümek ve hastalanmak görüyorum yağmura bakınca, kapalı gökyüzüne bakınca hüzün değil, mutsuzluk, keyifsizlik, "bi yatayım uyuyayım"lık görüyorum. sarı yaprak güzel görünüyo bak.. ormanda filansan şahane. onun dışında şehir çöpü. dal dal ağaçlar.. ölü ve mutsuz görünüyor.
diğer her mevsimin, bağımsız ve kendine has bir güzelliği varken, sonbaharın sözde güzelliği hep bir koşullanma, şartlanma ve "öğrenme"ye bağlı.
hiç hiç sevmiyorum sonbaharı.. bitsin, kar yağsın hadi..